Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen Dünya Su Günü, her yıl 22 Mart’ta su kaynaklarının korunması konusunda toplumu bilinçlendirmek amacıyla anılmaktadır. İnsanlık için hayati öneme sahip olan su, iklim değişikliği ile birlikte giderek daha da kritik bir duruma gelmektedir. Prof. Dr. Özkaya, dünya nüfusunun artan hızı ve iklim değişikliğinin etkileriyle birlikte su kaynaklarının tehdit altında olduğunu vurgulamaktadır.
Prof. Dr. Bestami Özkaya, su krizinin boyutlarını şöyle açıklıyor: “UNDP’nin 2020 yılında yayınladığı rapora göre, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 28’i, yani 2.2 milyar insan hâlâ güvenli içme suyuna erişemiyor. Ayrıca, dünya nüfusunun yarısı şiddetli su kıtlığı yaşıyor. Son 50 yılda buzulların kütlesi rekor düzeyde azaldı. Bu durum, tatlı su kaynaklarının geleceği için büyük bir tehdit oluşturuyor.” Özkaya, suyla ilgili afetlerin, afetlerden etkilenen insanların yüzde 90’ından fazlasını ve altyapı kayıplarının yüzde 95’ini etkilediğini belirtiyor.
Su kaynaklarını korumanın pek çok nedeni olduğunu dile getiren Prof. Dr. Özkaya, “Temiz su kaynakları, insan sağlığı ve ekosistemlerin devamlılığı için hayati önem taşıyor. Güvenli içme suyu, temel bir insan hakkıdır. Kirli su, bulaşıcı hastalıkların yayılmasına yol açabiliyor. Örneğin, sulak alanların yüzde 85’i son 300 yılda yok oldu. Bu da biyolojik çeşitliliği tehdit ediyor” dedi.
Türkiye’nin su durumu da giderek kötüleşiyor. Prof. Dr. Özkaya, 2030’da kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.200 metreküpe, 2050’de ise 1.069 metreküpe düşeceğini belirtiyor. Bu rakamların, Türkiye’yi su kıtlığı yaşayan bir ülke konumuna getireceğini vurgulayan Özkaya, Türkiye’nin su kaynaklarının artık kendini yenileme kapasitesini aşmaya başladığını kaydediyor. Özellikle Marmara, Gediz ve Büyük Menderes gibi havzalarda bu durum daha da belirginleşiyor.
Prof. Dr. Özkaya, Türkiye’de su kirliliği sorununa da dikkat çekiyor. “Tarım, sanayi ve kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde su kirliliği büyük bir tehdit oluşturuyor. Eğirdir Gölü, Tuz Gölü ve Gediz Deltası gibi sulak alanlar kirlilik riskiyle karşı karşıya” diyor. Bu konuda acil önlemler alınması gerektiğini ifade eden Özkaya, modern sulama yöntemlerinin benimsenmesi ve atık su geri kazanımı gibi doğa temelli çözümlerle su kaynaklarının korunabileceğini belirtiyor.
















Yorumlar kapalı.