Prof. Dr. Bektaş, paylaşımında İstanbul depremiyle ilgili temel görüşleri ve kanıtları masaya yatırarak mevcut tabloyu özetledi:
Tarihçiler: 1509’da yaşanan ve “Küçük Kıyamet” olarak adlandırılan depremin büyük bir yıkım olduğunu savunuyor.
Deprem Tarihçisi Ambraseys: Bu tarihsel depremin abartıldığını, şiddetinin 8-9 (yaklaşık M 6.0-7.0 arası) olduğunu iddia ediyor.
Tom Parsons ve Prof. Dr. Naci Görür: Bu ekol, Marmara’da 7’den büyük bir depremin zamanının geldiğini ve kaçınılmaz olduğunu savunuyor. Bu görüş, kamuoyunda en çok bilinen ve en çok endişe yaratan senaryo.
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy: Tamamen zıt bir görüşle, İstanbul’daki fayların enerjisini boşalttığını ve büyük deprem riskinin “bittiğini” öne sürüyor.
Prof. Dr. Osman Bektaş (Kendisi): Marmara Denizi’nin kendine has yapısına dikkat çekiyor. Denizin altındaki kabuğun sıcak, ince ve “creep” (yavaş kayma) yapan faylara sahip olduğunu, bu yapının 7’den büyük bir deprem üretme potansiyelini sınırladığını belirtiyor.
Prof. Dr. Bektaş, tüm bu teorik tartışmaların ortasında en somut kanıtın yine Marmara Denizi’nin kendisi olduğunu vurguluyor. Paylaşımında, “Marmara Denizi: 1935, 1963, 2025’te M 6,2-6,4 depremlerini üretti” diyerek denizin yakın tarihteki “karnesini” ortaya koyuyor. Bu veri, Marmara’nın büyük yıkımlara yol açacak 7.5 ve üzeri büyüklükteki depremler yerine, orta büyüklükte (6.0-6.5 aralığında) ama yine de tehlikeli depremler üretme eğiliminde olduğunu gösteriyor.















Yorumlar kapalı.