Ömer Çelik’in açıklamalarından satır başları:
İçerisinde gençler var, bir de 8 yaşında bir kız çocuğu var. Cinayet işlemekte hiçbir sınırı olmadığını gösteriyor. Tabii bunu herkes tartışacaktır. Yani bu çağrı cihazları hangi bir şekilde hacklenerek nasıl böyle bir patlayıcıya dönüşmüş, şimdiden sorgulanıyor. Ellerimizdeki telefonlar, elektronik cihazlar bu açıdan ne kadar güvenlidir. Bunlar nasıl hacklenebiliyor ve insanların yararlanmasına yol açacak şekilde bomba tesiri yapacak şekilde bir sonuç ortaya çıkıyor. Bu tartışılacaktır.
Bunun bir diğer tarafı da olay olur olmaz Lübnan’da hemen acil durum ilan edildi. Bütün hastaneler göreve çağrıldı. Netanyahu hükümeti uluslararası hukukun önünden kaçmak için ve üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak için savaşı genişletmek üzere bir tutum içerisinde.
Savaşın Lübnan’dan İran’a kadar geniş bir alana yayılmasını istiyor. Burada da bunun herhangi bir şekilde İsrail’in savunulmasıyla vesairesiyle ilgisi yok. Tamamen Netanyahu katliam şebekesinin siyasi hesaplarıyla ilgisi var. Cumhurbaşkanımız bu olaylar ilk olduğu andan itibaren kardeşlerimizin direnişini bizim Kurtuluş Savaşımıza benzetmişti. Bunu bazıları eleştirmişti. Ama şimdi bütün bu tabloya bakıldığında Netanyahu katliam şebekesinin savaşı Lübnan’a yayma ve diğer yerlere yayma konusunda sistematik bir faaliyet içerisinde olduğu görüldüğünde Cumhurbaşkanımızın söylediğinin ne kadar haklı, ne kadar doğru olduğu bir kere daha ortaya çıkmıştır. Burada ne zaman barış konusunda, barış müzakereleri yürütülürken biliyorsunuz İsrail’in en son noktada Netanyahu şebekesinin Hamas’ın kabul ettiği maddeler karşısında bir direnci var. Hamas burada barışçı onaylama konusunda son derece olumlu bir tutum sergiliyor. Tabi Hamas’ın olumlu bir tutum sergilemesi bu Netanyahu ekibi üzerinde bir baskı oluşturuyor. Ne zaman ki bu baskı artık uluslararası bir baskıya dönüşmeye başlıyor hemen arkasından Netanyahu şebekesi bir yere saldırarak bu uluslararası baskıyı üzerinden kaldırmaya kalkıyor.
Bugün de yaklaşık 2.800 tane insanın çağrı cihazlarına dönük bu heklemeyi yaparak bunları bir bombaya dönüştürerek bu insanların yaralanmasına, 8 kişinin ölmesine yol açtılar. Bu katliam şebekesinin hiçbir sınır tanımadığının yeni bir göstergesi olmuştur. Burada tabi vahim olan şudur. Örneğin, Ayşenur Ezgi Eygi kardeşimiz şehit olduğunda da uluslararası basında siyonist çizgide duranlar ondan militan diye bahsettiler. Ya da öldürüldü diyorlar, onu kimin öldürdüğünden bahsetmiyorlar. Amerikan Başkanı Ayşenur kardeşimiz bir tarafıyla Amerikan vatandaşı olduğu için çeşitli sorularla Biden’a muhatap oldu, ilk başta yeterli bilgim yok dedi. Tabi Amerika Başkanı’nın yeterli bilgisinin olmaması ne demek böyle bir cinayet karşısında o da şüpheli bir durum. Daha sonra baskılar artınca bu sefer kaza ve hata sonucu öldürüldüğünü söyledi. Halbuki ortada bir kaza ve bir hata sonucu yok. Doğrudan keskin nişancının bir katilin Ayşenur kardeşimizi hedef almasıyla, kardeşimiz şehit olmuş durumda. Burada varışı korumak üzere inisiyatif alması gerekenlerin Netanyahu şebekesini korumak üzere oraya savaş gemisi göndermesinin sonuçlarıdır bu. Böyle de iki yüzlü bir durum var. Bir yandan Netanyahu şebekesini korumak üzere oraya savaş gemileri gönderiyorlar, bir yandan da insani yardım konusunda açıklama yapıyorlar. Bugün gerçekleşen eylem de bu katliam şebekesinin savaşı bölgeselleştirme, Lübnan’a yayma, Lübnan-İran hakkında bu gerginliği daha da genişleterek kendi bu katliamlarını örtbas etme çabasının bir neticesi diye değerlendiriyorum. Bundan sonrasında da elinde sonunda bu katliam şebekesi uluslararası hukukun önüne çıkacak. Bundan hiçbir şekilde kaçamazlar. Bunun cezasını çekecekler. Ama bugün doğru olan tarihin doğru tarafında kimin durduğu, tarihin yanlış tarafında kimin durduğudur bu herkesin gözü önünde gerçekleşiyor. İnsanlık adına doğru tutumu kimin aldığı, kimin almadığıdır.