Bilim dışı düşünce Türkiye’de yükseliyor: Her iki kişiden biri komplo teorilerine yatkın

Bilim dışı düşünce Türkiye’de yükseliyor: Her iki kişiden biri komplo teorilerine yatkın

Bekir Ağırdır, araştırmanın en olumsuz bulgusunun “Komplo kırılganları” olduğuna işaret ederek, “Türkiye’de bilim dışı zihniyete ya da neden-sonuç ilişkileri kurarken komploculuğa yatkınlık artıyor. Bütün toplumlarda olduğu gibi Türkiye’de de böyle bir hep duyarlılık vardır. Ama şu anda toplumda her 2 kişiden 1’ine gelmiş durumda. Ne demek istiyorum? Örneğin Covid 19’un bilinçli biçimde Türk ırkının DNA’sını bozmak için çıkarıldığına, aşı üzerinden bunun uygulandığına ya da bir teknoloji üzerinden kötülük yapılacağına dair yorumlara yatkınlık meselesi… Bilim dışı düşünceye prim vermek ve buna kulağının, aklının açık olması hali yüzde 50’yi geçmiş durumda” diye konuştu.

Gazete Oksijen’den İlke Gürsoy’a konuşan Ağırdır’ın açıklamalarının bir bölümü şöyle:

İyimserlik algısı ve beklentisi en düşük grup olarak da artık yani neredeyse beklenebilir bir seviyede kırılgan orta yaş çıkıyor. Kırılgan orta yaşın bu ruh hali Türkiye toplumu için nasıl bir eksiklik yaratıyor?

– Kırılgan orta yaş bu araştırmanın temel bulgularından bir tanesi. Son 10 yıldır hangi şirketle ve siyasetçiyle konuşsam ağırlıklı olarak “Z kuşağını ve gençleri anlayalım” diyorlar. Bir yandan da Türkiye yaşlanıyor. Yaşlılarla ilgili yapılması gerekenler bütün ekonomik krizin içinde en yoğun biçimde konuşulan şey. Ama bu araştırmada gördüğümüz bir şey var. Türkiye’nin orta yaşı yani 30-50 arası bir fiili gerçeklik olarak ülkenin şu andaki şirketlerde, siyasette, yerel yönetimlerde, markalarda, sivil toplumda taşıyıcı lider kadrolarını oluşturuyor.

Üstelik bu insanlar kendi maharetlerine güvendikleri için hâlâ bireysel hayatları için bir başarı ihtimali görüyorlar. Üstelik de entelektüel kapasiteleri, farkındalıkları ve dijitalleşme ritimleri üzerinden bak bugünün hayatına uyumu yakalamışlar. Ama herkes onları ihmal etmiş durumda. Üstelik de moral açısından çok düşük, çökük durumdalar. Çünkü ülkenin gidişatını çok riskli görüyorlar. Yönetimin veya siyasi iktidarın tercihlerini kendi hayatları için tehdit olarak görüyorlar. Dolayısıyla yatırımı Türkiye’de mi yapsın, başka bir ülkede mi yapsın, çocuğunu Türkiye’de mi okutsun başka bir ülkede mi okutsun konusunda da son derece tedirgin ve endişeliler. “Kırılgan orta yaş” dememizin sebebi o.

Ama asıl önemlisi şu: Yarın ne olacaksa, bu ülkede ne yaşayacaksak, bir şirket veya siyaset ne üretecekse bu grubun maharetinden üretecek. Ama kimse o grubu önemsemiyor, amiyane tabiriyle pışpışlamıyor. Ben şöyle bir ayrım yapıyorum: Gençlerdeki değişim talebi bir bakıma yıkıcı. Yani bir geleneği, töreyi, alışkanlığı, ritmi bozmak üzerine. Ama yıkılanın yerine yeniyi nasıl yapalım diye sorduğun zaman, yani “yaratıcı yıkım” dediğiniz zaman maharet orta yaşlı kapasitede. Çünkü o bir yandan bozuyor ve bir yandan da kuruyor.

“Kırılgan” tabirini kullanarak tarif ettiğiniz bir grup daha var: Komplo kırılganları. Kim bunlar?

– Türkiye’de bilim dışı zihniyete ya da neden-sonuç ilişkileri kurarken komploculuğa yatkınlık artıyor. Bütün toplumlarda olduğu gibi Türkiye’de de böyle bir hep duyarlılık vardır. Ama şu anda toplumda her 2 kişiden 1’ine gelmiş durumda. Ne demek istiyorum? Örneğin Covid 19’un bilinçli biçimde Türk ırkının DNA’sını bozmak için çıkarıldığına, aşı üzerinden bunun uygulandığına ya da bir teknoloji üzerinden kötülük yapılacağına dair yorumlara yatkınlık meselesi…

Bilim dışı düşünceye prim vermek ve buna kulağının, aklının açık olması hali yüzde 50’yi geçmiş durumda. Ben şuna da dikkat çekmeye çalışıyorum: Genellikle komploları ya da bilim dışı açıklamaları hep ya siyaset üzerinden ya bir genel okuma olarak yaparız. Ama diyelim ki bir tekstil markası patronusun. Yarın birisi çıkıp “İlke’nin bu tişörtte kullandığı boyalar Türk çocuklarına hastalık bulaştırmak içinmiş” derse buna inanmaya yatkın bir yüzde 50 var demektir. İrrasyoneliğin, bilim dışılığın, komploya yatkınlığın bir toplumda yayılıyor olması çok tehlikeli. Ülkedeki yetişkin nüfusun yarısının gerçeklikle bağı kopuyor demek bu. Araştırmanın en olumsuz diyebileceğim bulgularından biri…

Exit mobile version