Türkiye’nin bir çıkmaz içindeyken hiç bulaşmaması icap eden alanlara temas etmesini uygun bulmuyorum. Bir sorun varsa diyalog kapıları açık olmalı. Sayın Bahçeli, Öcalan için ‘DEM Parti’nin kürsüsüne gelsin konuşsun’ demişti. Bir siyasi partinin grup kürsüsünde konuşabilmek için öncelikle serbest bırakılması lazım. Sayın Bahçeli’nin geçmişteki hamlelerine baktığımız zaman bu hamlelerin farklı özneler içerdiğine şahit olduk. ‘Gelsin bu kürsüde konuşsun demek’, Abdullah Öcalan’ı serbest bırakmak demektir. Buna benzer bir çok şeyi yaptı. Ben Bahçeli’nin Öcalan çağrısına şaşırmadım. Türk siyasetinde ne zaman bir kırılma noktasına gidiyoruz diye düşünüldüğünde sayın Bahçeli’nin birçok böyle hamlesine şahit olmuşuzdur. Meseleyi bir şaşkınlıkla, sürprizle karşılaşamadım bu yüzden.
Sayın Devlet Bahçeli’nin önermesi, sayın Erdoğan’ın da müsadesiyle DEM yöneticileri Abdullah Öcalan’ı ziyaret etti. Orada kendilerine söylenenler bir metne dönüştürüldü ve kamuoyu ile paylaşıldı. Burada bir paradigmadan, bir stratejiden bahsediliyor. Bu değişikliğe vesile olanın da İmralı’daki şahıs tarafından devletten kaynaklandığı ifade ediliyor. Değişiklik varsa Abdullah Öcalan’a kuryelik yapanlar tarafından değil buna yol veren ve müsaade eden tarafından aktarılması lazım. Türkiye’nin her sorununun çözülmesi konusunda ortak adım atarız. O zaman adı HDP idi. HDP’nin siyasi bir parti olarak kabul edilmesinden yana bir tavır koymuştum ve o zamanlar linç edilmiştim. Burada başlangıç yanlış. Bu hükümete doğrusunu öğretemeyiz. Çünkü kuruluş aşamasında beynelminel örgütlerle, kurulduktan ve iktidar olduktan sonra FETÖ ile Suriye’de HTŞ gibi örgütlerle ilişki kurmayı devlet aklı yönünden mahsur görmeyen biriyle ben bu işin doğrusu budur diye konuşamam. Bu zamana kadar kurmuş oldukları ittifakların sonucuna bakarak bu işten de hayırlı bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum.
AYRINTILAR GELİYOR…