Esad rejiminin sona ermesinin Suriye için tarihi bir dönüm noktası olduğunu belirten İmamoğlu, bu durumun yalnızca Suriye’yi değil, Türkiye’yi de yakından ilgilendirdiğini söyledi. İmamoğlu, “Bizim çok temkinli, tedbirli ve oluşan ortamın yarınlarda nasıl gelişmesi gerektiğini unutmamamız gerekiyor. Bölgedeki her değişim, Türkiye’nin güvenliği ve politikalarını doğrudan etkileyebilir,” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Suriyelilerin dönmeleri için elimizden geleni yapmalıyız! Bizim anahtar ülke olmamız için sağlam bir duruş sergilememiz gerekiyor. Geçmişe dair hataları net olarak görüyorum. Suriyelilerin kendi ülkelerine dönmeleri konusunda belediyeler de yetki almalı. Suriye’de yaşanan yeni ortam hayati bir meseledir.
Şu an bir coşku havası var ama çok temkinli davranmamız gereken bir dönemdeyiz. Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü bir devlet ve öyle de olmak zorunda, ama konumu gereği komşularının iyi bir yönetiminin olmasına yardımcı da olmalı. İç çatışmalar ve otoriter aklın sonuçlarını Libya’da yaşananlardan gördük. Zafer narası atılırcasına naralar atılıyor. 82, 83 plakaları yazılıyor. Ama bölgede olmanın bazı koşulları var. Suriye’de yaşanan olaylar, Libya’da Kaddafi, Irak’ta Saddam’ın yaşadığı süreçlerden farklı değil. Yüzde 90 oy alsanız ne olur? Esad da yüzde 90 oy alıyordu, bugün yok. Bir yanda sınırlarını aşırı büyüten PKK-PYD, bir yandan diğerleri… Bunları ülkemiz de terör örgütü olarak kabul ediyor. Bugün baktığımızda HTŞ de almış başını gidiyor.
Bizim çok temkinli, tedbirli ve oluşan ortamın yarınlarda nasıl gelişmesi gerektiğini unutmamamız gerekir. Suriye’nin bir hukuk devleti olarak yönetilmesi çok elzem. Meseleyi tek yanlı ele almamalıyız. 2011’den beri süren Suriye ile ilgili dış politika sürecimiz, tarihin en kötü yönetilen süreci.
Esad idi Esed oldu, sonra tekrar Esad ve tekrar Esed oldu. Şam’da Emevi camisine gitmekten bahsedildi, bu bizim kültürümüzde yok. Biz her zaman başka halklara saygılı ve onları koruyan bir anlayışı olan bir milletiz.
Ya bizim kültürümüzde yok. Bizim bakış açımızda yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1923’teki kuruluş değerleri açısından bütün komşularıyla iyi ilişkiler geliştiren, dostluk ve barış içinde olan; ama aynı zamanda o devletlerin kendi hak ve hürriyetleri kadar, içinde yaşayan halkların da hak ve özgürlüklerinin korunduğu mekanizmalarla güçlendirilmesi gerektiğini benimseyen bir yapıdadır. Ben hemen bir flash bellekle geçmişe dönerim.
Cumhuriyetin ilk tarihlerine dönelim. “Mustafa Kemal Atatürk ne demişti?” diye bakalım. Mustafa Kemal Atatürk, ilk o günlerde attığı adımlardan biriyle bu anlayışı somutlaştırmıştır.
Sadabat Paktı’nın kurulmasını düşünün. İran’la, Irak’la, Suriye’yle ve diğer ülkelerle iyi bir süreç işletmek için çağdaş, modern Türkiye’nin o yeni yüzü anlatılmıştır. Hatta “mazlum milletlere örnek olan” diye tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısı, bu ülkelere örnek olarak gösterilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuda çok enteresan bir hatırlatması var: