İstanbul Baro Başkanı Adayı İbrahim Kaboğlu: “Hukuksuz kararlara imza atan hakim ve savcıları teşhir edeceğiz!”

İstanbul Baro Başkanı Adayı İbrahim Kaboğlu: “Hukuksuz kararlara imza atan hakim ve savcıları teşhir edeceğiz!”

Değişim İçin Avukatlar Grubu’nun çağrısıyla Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu, İstanbul Barosu başkanlığına aday oldu. ‘Değişim İsteyen Avukatlar’ grubu ortak bir bildiri yayınlamış, Kaboğlu’nu İstanbul Barosu başkanlığına adayı olmaya olmaya çağırmıştı.

Eski CHP İstanbul Milletvekili ve hukukçu Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu, adaylık sürecine ilişkin ANKARAGÜNDEM’a konuştu.Kaboğlu, milletvekilliği deneyiminden ve Baro Başkanlığı’na aday olmasına uzanan süreci anlattı.

Baro başkanlığı adaylığıyla ilgili olarak, baroların anayasal düzeni savunma misyonunun altını çizen Kaboğlu, baroların sadece avukatların haklarını korumakla kalmayıp, anayasanın uygulanmasını sağlamak ve hukukun üstünlüğünü savunmak için çalışmaları gerektiğini ifade etti.

Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyulmadığını, Can Atalay kararı gibi örneklerin anayasa ihlalleri açısından önemli olduğunu belirten Kaboğlu, seçilmesi durumunda, bu tür ihlallere karşı baroların kamuoyunu aydınlatıcı çalışmalar yapacağını, basın açıklamaları ve eylemler düzenleyeceğini ifade etti.Can Atalay ya da Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasak süreci gibi hukuksuzluklar ile ilgili baro başkanı olarak nasıl adımlar atacaklarını da anlatan Kaboğlu, “Adil yargılanma hakkı ihlallerine karşı bir eylem planı ve bu ihlalleri teşhir etme amacıyla kurulan bir ‘Adil Yargılanma Hakkı ve İhlalleri İzleme Merkezi’ kuracağız.” dedi.Kaboğlu, özellikle İstanbul Barosu’nun 60 binin üzerinde üyesi olduğunu hatırlattı ve her alanda ihlalleri izleyip kamuoyunun aydınlatması gerektiği vurguladı.

-Milletvekilliği yaptınız, şimdi ise Baro Başkanlığı adaylığı gündeminizde. Milletvekili iken yapamadığınız neleri Baro Başkanı olarak yapmayı hedefliyorsunuz? Milletvekilliği görevinizde tamamlayamadığınız ne gibi çalışmalarınız var?

Milletvekilliği, 40 yıllık anayasa hocalığımın bir tür 5 yıllık pratiği oldu. Milletvekilliği, yasama meclisinde yasa ve anayasanın uygulanmasını denetlemektir, ki bu tam da benim uzmanlık alanım. 5 yıl boyunca yasama üyesi olarak çok yönlü çalıştım. Her yasa önerisini, ilk meclise geldiği andan başlayarak, anayasa mahkemesine taşımaya; anayasa mahkemesinin kararından sonra gerektiğinde mecliste tekrar görüşülmesine kadar her aşamasını izlemeye çalıştım. Anayasaya aykırı olan yasaların düzeltilmesi için çaba sarf ettim ve belli ölçüde başarılı oldum.

Bu süreçte iki önemli nokta var. Birincisi, belki de ilk kez parlamentoda böyle bir milletvekili oldu. TBMM tarihinde bir ilkti. Ben Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Komisyonu’nda başkanım; ancak sadece Anayasa Komisyonu’nda değil, gönüllü olarak diğer tüm komisyonlarda da çalıştım. Her komisyonla ilgili bilgi notları hazırladım ve hemen hemen tüm komisyon raporlarına katkıda bulundum. İki yüzden fazla başvuru metnine son şeklini ben verdim.

Bununla da yetinmedim, katılımcı yargı sürecini oluşturmaya başladım. Örneğin, Öğretmenler Meslek Kanunu’nun iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdum, fakat öğretmen sendikalarına da çağrıda bulunarak, “Siz de mahkemeye sunulacak bir rapor hazırlayın ve bu süreçte katkıda bulunun” dedim. Anayasa Mahkemesi bu raporu kabul etti ve sendika temsilcilerini dinledi. Nitekim, mahkeme Temmuz 2023’te kısmi iptal kararı verdi. Bu süreç, katılımcı yargının başarılı bir örneği oldu.

Yasama faaliyetlerinin her aşamasında katkıda bulundum; yasa önerilerinin hazırlanmasına, Anayasa Mahkemesi süreçlerinin işletilmesine bizzat dahil oldum. Altılı Masa’ya sunulan anayasa çalışmasının yüz sayfalık Cumhuriyet Halk Partisi raporunu ben hazırladım. Yani yasama meclisinde çok yönlü bir çalışma yürüttüm. Ancak 2023 seçimlerini kaybettiğimiz için bu çalışmalar kısmen gölgede kaldı.

Milletvekiliyken anayasa ve yasalarla uyumlu bir yasama faaliyeti gerçekleştirmeye çalıştım. AKP ve MHP milletvekilleri arasında, “Bu yasa anayasaya aykırı diyor ama biz yasa yapamayız” gibi tekerlemeler türedi. Buna karşılık, mecliste bir konuşma yaptım ve onlara şu cevabı verdim: “Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğümüz yasaların yüzde 55-60’ı, yine sizin atadığınız yargıçlar tarafından iptal edildi. Bu, Avrupa’da Türkiye’nin örnek aldığı Avusturya, Almanya, İtalya gibi ülkelerde çok daha yüksek oranlarda iptal kararları ile sonuçlanırdı.

Exit mobile version