Duvar’da yer alan haberde, Marmara Yaşasın Grubu’ndan yapılan açıklamalara göre, son 50 yıl içinde Marmara Denizi’nde ciddi bir oksijen kaybı yaşandı. 1970 yılında su yüzeyinin yarım metre altında çözünmüş oksijen miktarı 1 litrede 8.4 miligram iken, bu miktar 2018 yılında 4.9 miligrama düştü. Derin sularda ise aynı dönemde oksijen miktarı 5.3 miligramdan 0.9 miligrama geriledi. Bu durum, deniz ekosisteminin sağlığı için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Marmara Denizi’nin aşırı ısınmasında kirliliğin önemli bir rol oynadığı vurgulandı. Akdeniz havzasındaki diğer denizlere göre daha hızlı ısınan Marmara Denizi’nde, suyun ışık geçirgenliğini azaltan askıda katı maddelerin fazlalığı büyük önem taşıyor. Bu durum, denizin aşırı ısınmasına ve ekosistemin dengesinin bozulmasına yol açıyor.
Özellikle İstanbul’dan gelen evsel atık sular, Marmara Denizi’nin kirliliğinde başlıca faktör olarak öne çıkıyor. 2023 verilerine göre, İstanbul’un günlük atık su debisi 4.5 milyon metreküpe ulaşmış durumda ve bu atık suların yüzde 44’ü arıtılmadan doğrudan denize boşaltılıyor. Endüstriyel atık suların ise ne kadarının arıtıldığına dair net veriler bulunmuyor.
Marmara Denizi’nin kıyı şeritleri ‘hassas su kütlesi’ olarak ilan edilmiş olmasına rağmen, kirlilik devam ediyor ve bu durum deniz canlıları üzerinde ciddi etkilere yol açıyor. 1900’lerin başında 124 ticari balık türüne ev sahipliği yapan deniz, günümüzde sadece 4-5 türle sınırlı kalmış durumda. Ayrıca, balıklarda hastalıklara yol açan vibrio türü bakteri de tespit edilmiştir.
Marmara Yaşasın Grubu’ndan Levent Büyükbozkırlı, Marmara Denizi’nin kurtarılması için belediyelerin evsel atık sularını ileri biyolojik arıtmaya geçirmesi ve endüstriyel atık suların ayrı ayrı arıtılmasını önerdi. Ayrıca, bölgedeki sanayi ve nüfus yoğunluğunun azaltılması ve büyük çaplı projelerin durdurulması gerektiğini vurguladı.