MHP Lideri Devlet Bahçeli: Terörsüz Türkiye Hedefinde Aşama Aşama Sonuca Gidiyoruz

MHP Lideri Devlet Bahçeli: Terörsüz Türkiye Hedefinde Aşama Aşama Sonuca Gidiyoruz

İşte Bahçeli’nin konuşmasından satır başları:

Kalbi memnuniyetimizin tecellisine badi olan bu toplantı münasebetiyle hepinizi kemali hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Yurt içinden ve yurt dışından; televizyon ekranları, radyo kanalları, sosyal medya platformları üzerinden bugünkü toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum. 10 Ekim 2009 tarihinde açılışını yaptığımız Siyaset ve Liderlik Okulu’muz, dile kolay, 16 uzun yılı aşan süre boyunca eğitim faaliyetlerini sürdürdü. Siyaset ve liderliğin kavramsal ve kuramsal incelikleri müstesna bir müfredat kapsamında okulumuzun kapısından içeri giren pek çok kardeşimize özveriyle anlatıldı ve aktarıldı.

Bizler birer mum yaktık, bundan sonra meşale gibi yanmak sertifikasını almaya hak kazanan kardeşlerimizin gaye ve gayreti olmalıdır. Zamanlarından tasarruf edip müşfik ve muhterem gönülleriyle sahip oldukları bilgi ve tecrübeyi paylaşan öğretim üyesi arkadaşlarıma da müteşekkirim. 15 farklı dersin 80 saat müddetiyle anlatımı takdir ve tebrik edilmesi gereken bir kabiliyet ve kapasite hususiyetidir. Parti İçi Eğitim, Siyaset ve Liderlik Okulu’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Prof.Dr.Zühal Topçu’ya, Siyaset ve Liderlik Okulu Koordinatörümüz Sayın Prof.Dr.Turan Şahin’e, ayrıca tüm öğretim üyesi arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Siyaset ve Liderlik Okulu’muzun 22’inci Dönem programına katılan ve sertifika almaya hak kazanan kardeşlerimi huzurlarınızda gönülden kutluyor, başarılar diliyorum.

Merhum Erol Güngör Hocamız diyor ki, ahlak her şeyden evvel bir eğitim meselesidir. Ahlakın öğrenilmesinde asıl rolü sosyal çevrenin oynadığını söylerken de konuyu omurgasından tuttuğunu göstermiştir. Ona göre ahlak bir inanç ve düşünce sistemidir ve maddi bir varlığı yoktur. Belki de bu yüzden, bazı kesim ve kimseler, elle tutulur, gözle görülür varlıklar ve cisimler dururken böyle inanç ve düşünce sistemlerine önem vermenin doğru olmadığını iddia etmişlerdir.

Tam da burada 19’uncu yüzyıl materyalist ve pozitivistleri hatırlamak lazımdır. Bu kümede yer alan düşünür veya eylem halinde olan aktivistler, sadece elle tutulan, gözle görülen şeylerin bilgi olduğunu ifade etmişlerdi. Halbuki, dış dünyayı ancak dolaylı bir şekilde anlıyor ve algılıyoruz. Sadece gözümüzle gördüklerimize inansaydık ya da Comte’nin Üç Hal Yasası’na aldırış etseydik, ne ilimden ne de iman ve inançtan bahsedebilirdik.

Aslında bugünkü Batılı hayat, batıl olduğu kadar; egemen olan sosyal ve ekonomik organizasyon tarzıyla ve iliği alınmış değerler sistemiyle büyük çapta tatminsizliklere yol açmaktadır. Daha vahimi insan, güç geçtikçe yiyip içen, bohem bir akıntıda gelişi güzel sürüklenen, ahlak ve adalet mahrumiyetiyle yanıp kavrulan, yapay zeka salgınından tutun da sosyal medyanın zehriyle bir nevi zombiye dönen, her fırsatta birbirini boğazlayan bir varlık haline gelmektedir.

Peki asıl felaket, asıl fecaat bu değil midir? İnsanların sefil, ilkesiz, şiddetsever, milli ve manevi değerlerden uzak, korku dolu hayatlar sürdüğü bir dünyanın tanımı olan DİSTOPYA ya da karanlık bir gelecek anlamındaki DİSTOPİK toplum atmosferi bir çığ gibi üzerimize gelmiyor mu? Beşeriyetin bu çığın altında kalması halinde aranızda olacakları hesap eden, hangi korkunç hadiselerin doğacağını öngören var mıdır? Dürbünün doğru yerinden bakar, analitik kavrayışla dünyayı Türkçe okursak, hazin ve hüsran verici bir metafizik buhranın yaklaştığını görebiliriz. İnsanın manevi ve psikolojik ihtiyaçlarının geri plana itilerek maddi kıymetlerin hırs ve ihtirasla bütün hayatı sarması kaotik bir manzaranın ispat ve işaretinden başka bir şey değildir. Şimdi başımızı ülkemize çevirerek olgun ve objektif şekilde bazı müessif olayların damar yolunu açıp değerlendirmemiz lazımdır. Bahis iddialarıyla Türk futboluna, hatta Türk sporuna gölge düşürenlerin, sermaye piyasasında milletimizin alın terini dolandıranların, yattığı yerden çok kazanmanın, kalktığı yerden çok aşırmanın amacında olanların neden olduğu ahlak krizi hepimizin üzerine kafa yorması gereken bir konu değil midir? Giderek toplumsal bünyeyi deşip kanatan şiddet vakıaları, insanların basit sebeplerden birbirini boğazlamaları bir ahlak krizi değil midir? Yalan, dolan ve iftiradan medet umarak insanlarımıza haysiyet cellatlığı yapmak, siyasi diyalogları tıkamak, habaseti hamasetle, hakareti ucuzlamış haysiyet pozlarıyla kapatmaya çalışmak bir ahlak krizi değil midir?

Belediyeleri kasıp kavuran rüşvet, irtikap ve yolsuzluk iddiaları yaygın ve yoğun bir ahlak krizi değil midir? Yüzyılın yolsuzluğu olarak tanımladığımız İstanbul Büyükşehir Belediyesi soygunu, her tarafa sıçramış gayri meşru ve gayri hukuki ilişkiler manzumesi milli hafızaya mıh gibi yerleşen, bıçak gibi saplanan bir ahlak krizi değil midir? Buna karşı adaletin devreye girmesine bühtanla saldırmak, yargı mensuplarımızı itibarsızlaştırmaya kalkışmak hem adalet hem de ahlak krizi değil midir? Yeni nesil çetelerin etrafa korku salması, çocuk yaştaki tetikçilerin sahaya sürülmesi, uyuşturucu kullanım yaşının inanılmaz şekilde düşmesi, ailelerin dağılıp umutların sönmesi bir ahlak krizi değil midir? Büyükçekmece Adliyesi emanetindeki altın ve gümüşleri çalıp yurt dışına kaçmak, her düzey ve derecede emanete ihanet etmek bir ahlak krizi değil midir?

Exit mobile version