Colossal Biosciences adlı şirketin gerçekleştirdiği devrim niteliğindeki bir biyoteknolojik başarı, nesli tükenmiş ulu kurtların yeniden hayat bulmasını sağladı. CRISPR gen düzenleme teknolojisiyle yapılan müdahale sayesinde, 10 bin yıl önce soyu tükenen dev kurtlara benzeyen üç yavru dünyaya geldi. Bu yavrular, bilim dünyasında heyecan yaratırken, aynı zamanda gelecekte türlerin korunması konusunda büyük bir potansiyel taşıyor.
Colossal Biosciences’ın bilim insanları, ulu kurtların 10 bin yıl önceki genetik izlerini incelemek için antik DNA örnekleri üzerinde çalışmalar yaptı. Ohio’da bulunan 13 bin yıllık bir diş ve Idaho’da keşfedilen 72 bin yıllık bir kafatası parçası, araştırmacılara ulu kurdun fiziksel özelliklerini tespit etme fırsatı sundu. Bu genetik bilgilerin ışığında, yaşayan bir gri kurttan alınan kan hücrelerine CRISPR teknolojisiyle müdahale edildi. Bu sayede 20 farklı genetik noktada değişiklik yapılarak, antik ulu kurtların fiziksel özelliklerini taşıyan yavrular elde edildi.
Ancak, yapılan bu genetik müdahalelere rağmen, uzmanlar ulu kurtların doğadaki ekolojik işlevinin geri getirilemeyeceği konusunda uyarıyor. Buffalo Üniversitesi’nden biyolog Vincent Lynch, “Şu anda yapabileceğiniz tek şey, bir şeyi yüzeysel olarak başka bir şeye benzetmek,” diyerek bu türlerin doğadaki rollerinin yeniden kazandırılmasının mümkün olmadığını belirtiyor. Yani, bu yavruların, vahşi ulu kurtların doğadaki avlanma ve diğer ekolojik işlevlerini yerine getirebilecekleri konusunda bir garanti yok.
Colossal Biosciences ayrıca, nesli tükenmekte olan kırmızı kurt popülasyonunu koruma amacıyla benzer bir teknolojiyle klonlama çalışmaları yürütüyor. Güneydoğu ABD’deki tehlike altındaki kırmızı kurtlardan alınan kan örnekleriyle yapılan bu çalışmalar, türlerin genetik çeşitliliğini artırmayı ve soyu tükenmekte olan kırmızı kurtların hayatta kalma şanslarını yükseltmeyi hedefliyor.
Colossal Biosciences CEO’su Ben Lamm, Mart ayında ABD İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle projelerini görüştüklerini açıkladı ve bu çalışmaların bilimsel açıdan heyecan verici bir dönemin başlangıcı olduğunu vurguladı. İçişleri Bakanı Doug Burgum da projeyi “bilimsel harikalarla dolu heyecan verici bir yeni dönem” olarak nitelendirerek, bu teknolojinin gelecekte daha fazla türün korunmasında kullanılabileceğini belirtti.
Araştırmacılar, bu genetik materyali bir evcil köpeğin yumurta hücresine aktardı ve embriyolar, yine evcil köpeklerden alınan taşıyıcı annelere yerleştirildi. 62 gün sonra, Romulus, Remus ve Khaleesi isimli üç yavru kurt dünyaya geldi. Şu anda yaklaşık 36 kilogram ağırlığındalar ve yetişkinlikte 63 kiloya kadar çıkmaları bekleniyor. Genetik olarak ulu kurda benzerlik taşıyan bu yavrular, bilim insanlarının en büyük hedeflerinden biri olan nesli tükenen türleri yeniden yaratma yolunda önemli bir adım olarak kabul ediliyor.
Montana Üniversitesi’nden vahşi yaşam uzmanı Christopher Preston, bu genetik mühendislik çalışmalarının türlerin korunması açısından umut verici olabileceğine dikkat çekiyor. Ancak, bu tür müdahalelerin tüm ekosistem dengelerini ne şekilde etkileyeceği henüz belirsiz.
Ancak bu gelişmenin ardından bilim dünyasında hala bazı eleştiriler de dile getiriliyor. Vincent Lynch gibi bilim insanları, geçmişin tamamen geri getirilmesinin ve kaybolan ekolojik işlevlerin yeniden sağlanmasının mümkün olmadığını belirtiyor. Bu, bilimsel başarıların her ne kadar dikkat çekici olsa da, doğadaki dengeyi tam olarak geri getirmede sınırlı kalabileceği anlamına geliyor.
