Entübe edilen gazeteci Reha Muhtar’ın eski eşi oyuncu Deniz Uğur, oğlunun şarkıcı Nilüfer ve kızı Ayşe Nazlı tarafından alıkonulduğunu iddia etmesi magazin gündemine bomba gibi düştü.
“Benimle köşe kapmaca oynuyorlar. Bir şey mi saklıyorlar? Poyraz’ı neden benden ve devlet görevlilerinden uzak tutmaya çalışıyorlar? Buna nasıl cesaret buluyorlar? Ben bu sorulara cevap bulamıyorum.”
“Seren Serengil, ‘Poyraz burada, yanında Ayşe Nazlı var’ dedi.”
“Çocuğum da kaza anında yanındaymış. Ambulansı zaten o çağırmış, o komşulardan yardım istemiş ve çağırmış. E dolayısıyla çocuğumun da bir psikolojik desteğe ihtiyacı olması gerekiyor o anda.”
“Nilüfer Hanım’ın menajerine ulaştık, telefonunu istedik, Ayşe Nazlı’nın telefonunu istedik, oğlumun benim yanıma getirilmesi gerektiğini söyledik. Bize telefonlarını vermedikleri gibi onlara da ulaşamadıklarını söylediler”
“Çocuğumun nerede olduğunu hiç kimse öğrenemedi. Telefonla ulaşmaya çalıştı polis, telefonları açılmadı onlar tarafından. Ve ben şok geçirdim. Ben neye üzüleceğimi şaşırmış durumdayım. Ben ne yapacağımı bilmiyorum şu anda.”
— Ankaragündem TV (@tele1comtr) August 21, 2024
“Poyraz’ı niye uzak tutuyorlar? Benim oğlumu niye benden uzak tutuyorlar?”
— Ankaragündem TV (@tele1comtr) August 21, 2024
— Ankaragündem TV (@tele1comtr) August 21, 2024
— Ankaragündem TV (@tele1comtr) August 21, 2024
— Ankaragündem TV (@tele1comtr) August 21, 2024
— Ankaragündem TV (@tele1comtr) August 21, 2024
— Ankaragündem TV (@tele1comtr) August 21, 2024
Konuya ilişkin basın toplantısı düzenleyen Deniz Uğur, özetle şunları söyledi:
“İki gün önce sabah TRT muhabiri bir arkadaşım Fatma Demir Turut beni arayarak uyandırdı. Saat 09.30 10.00’a doğruydu sanırım. Reha Muhtar’ın bir kaza geçirdiğini, hastaneye kaldırıldığını, yoğun bakımda olduğunu, entübe edildiğini söyledi bana. Ben de bu saatten itibaren Reha Muhtar’ın telefonuna ulaşmaya çalıştım, açan olmadı. Hastaneye ulaşmaya çalıştım, “size bilgi veremeyiz” dediler. Oğlumun telefonuna ulaşmaya çalıştım, oğlumun telefonunda ben engelliyim. Ben bunu zaten daha önce de dile getirmiştim. Ben çocuklarıma babalarının da olduğu süre zarfında, o günlerde zaten telefonla ulaşmam yasaktı.
Dolayısıyla oğluma ulaşmam mümkün olmadı yine. Ardından benden önce Seren Serengil arkadaşım hastaneye ulaştı, ben o sırada 112’yi aradım ve dedim ki; “Çocuğumun nerede olduğunu bilmiyorum, hastaneden bilgi alamıyorum, babası yoğun bakımda olduğu için benim yanımda olması gerekir. Çünkü; çocukla ilgilenebilecek durumda değilken annesi olarak bana teslim edilmesi gerekir. Ve nerede olduğunu bilmiyorum, sabahtan beri bilgi alamıyorum” dedim. Polisler babasının evine gittiler, orada kapıyı açan olmadı, evde olmadıklarını söylediler. Yanında Ayşe Nazlı’nın Poyraz’ın yanında bulunduğunu, ben hastaneye gitmeden önce Seren Serengil benden daha yakında, önce o gitti. Ondan öğrendim. “Poyraz burada” dedi Seren bana, “Yanında Ayşe Nazlı var” dedi.
Ayşe Nazlı’nın bende eski bir numarası vardı, aradım, o numara kullanılmıyormuş. Derhal hastaneye gittim. Yönetimle konuştum. “Çocuğum nerede?” dedim. Babasının durumunu sordum. “Kaç gün hastanede kalacak, kaç gün müşahade altında kalacak? ” dedim. Hastane yönetimi bana şu şekilde bilgi verdi:” Ne olacağını söylememiz şu durumda mümkün değil. Herhangi bir tahminde bulunmamız mümkün değil”. Yani bundan anladım ki; yarın öbür gün taburcu olabilecek bir vaziyette değil, entübe edilmiş durumda. O zaman doğal olarak çocuğum da kaza anında yanındaymış düştüğü zaman. Ambulansı zaten o çağırmış, o komşulardan yardım istemiş ve çağırmış. E dolayısıyla çocuğumun da bir psikolojik desteğe ihtiyacı olması gerekiyor o anda. Dedim ki; “hemen bir psikolog çağırın çocuğumu göreyim”. Hastaneden ayrıldığını söylediler. “Kiminle ayrıldı” dedim.