Dokgöz; adli tıpçılar ve adli bilimler uzmanlarının bir iz peşine düşerek gerçekleri ortaya çıkarabileceğini ifade etti, “Eğer bir cinayet aydınlatılamıyorsa, aydınlanmıyorsa bunun değerlendirme sürecinde sıkıntı var demektir. Ya adli tıp uzmanları ya güvenlik güçleri ya da hukuk sistemi işini iyi yapmıyor demektir. Bir adli olay olmuşsa tüm olasılıkları değerlendirmek gerekiyor. Binde 1’lik bir olasılık, yüzde 100’e karşılık gelebilir.” şeklinde konuştu.
Narin Güran cinayetinde mütalaa açıklandı: 4 sanık için ağırlaştırılmış müebbet hapis talebi
Kayıp çocuk vakalarına dair ciddi hatırlatmalar yapan Dokgöz, “Kayıp çocuk meselesi söz konusu olduğunda yüzde 80-85 çok yüksek bir oranla çocukların tanıdığı, bildiği, güvendiği kişiler bu eylemleri yapıyor. O nedenle bu tür bir kayıp olayı olduğunda aileden başlayarak spiral şeklinde soruşturma ve araştırmayı genişletmek gerekiyor.” uyarısında bulundu.
8 yaşında öldürülen Narin Güran’dan bahseden Dokgöz, Narin’in ağabeyinin kolundaki diş izleri vaktinde incelense DNA tespitinin yapılabileceğini söyledi. Dokgöz, “Aile, akrabalar, mahalle, okul yani hangi sosyal ortamda bulunuyorsa bu ortamlardan başlayarak araştırma, inceleme, soruşturma yapmak gerekir. Bu olay da ortaya çıktığında ilk bunu vurguladım. Arkasından da aile üyelerinin ve çocuğun yakınında bulunan sosyal çevredeki kişilerin mutlaka adli tıp muayenesi yapılması gerektiğini vurguladık. Eğer bu yapılsaydı, ağabeyinin kolundaki ısırık izleri DNA incelemesiyle yüzde 99,90 gibi güvenilirlikte kime ait olduğunu söyleyebilecektik.” ifadelerini kullandı.
Narin’in ölüm şeklinin kesinleşmesinin önemli olduğuna değinen Prof. Dokgöz, “Adli Tıp Kurumu’nun raporunun en önemli kısmı boğularak öldürüldüğünü net şekilde ortaya koyan kısım. Yani çocuğun bir cinayete kurban gittiği kesinlik kazandı. Ölüm şekli ve ölüm nedeni saptandı. Bu çok kıymetli, çok değerli. Ben hep şunu söylüyorum, Narin öldü ama cesedi konuşuyor. Bu noktadan sonra artık hukuk sisteminin konuşması gerekiyor.” dedi.