Sessiz Tehlike Büyüyor! Korkulan Oldu, Kabus Her An Yüzeye Çıkabilir

Sessiz Tehlike Büyüyor! Korkulan Oldu, Kabus Her An Yüzeye Çıkabilir

Yapılan çalışmaların, müsilajın denizin daha derinlere indiğini gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Tecer, “Müsilajı oluşturan sebeplerden bir tanesi Marmara Denizi’ne bırakılan atıklar, arıtılmış ve arıtılmadan bırakılmış sular ve bu atık suların içerisindeki azot ve fosfor gibi besin maddeleri. Bu kaynakların Marmara Denizi’ne deşarjının önüne geçilmediği sürece, mutlaka ve muhakkak müsilajın yüzeye çıkması ihtimali her zaman var. Fakat müsilajın yüzeye çıkmamasının, derinlerde kalmasının aslında iyi bir şeymiş gibi değerlendirilmemesi lazım çünkü denizin üstünde olduğu gibi denizin altında da yaşamsal bir hayat, ekolojik bir sistem var. Oradaki mercanlar, suya oksijen veren bitkiler, planktonlar gibi türler var. Balıkların da korunma ve üreme bölgeleri, hep denizin alt bölgelerinde. Dolayısıyla müsilajın yüzeyde olması ve derinde olması olumsuz etki açısından değişmiyor. Orada da olsa, yüzeyde de olsa olumsuz bir etkisi var. Fakat bu olumsuz etkinin yüzeye çıkması başka sorunlara da sebebiyet veriyor” dedi.

Prof. Dr. Tecer, “Bu müsilajı oluşturan sebepler ortadan kalkmadığı sürece, ki bunlardan bir tanesi akıntının yavaşlaması, diğeri deniz suyu sıcaklıklarındaki artış diğeri de antropojenik olarak insan etkisiyle bu bölgeye, Marmara Bölgesi’ne deşarj edilen atık sular. Yani düşünün tek İstanbul’da bile günde 8 milyon ton atık su, bir kısmı arıtılmış, bir kısmı birinci arıtılmadan sonra denize bırakılıyor ki; bu müsilajı oluşturan sebeplerden en önemlisidir. Dolayısıyla denizin altında müsilajın, denizin yüzeyine çıkması her an muhtemel beklenen bir şey ama denizin altında olması da içimizi rahatlatan bir durum değil” diye konuştu.

Müsilajla mücadele noktasında Marmara Denizi’ne yapılan derin deşarjın önüne geçilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Tecer, şöyle konuştu:

“Müsilaj bildiğiniz gibi bir çevresel kötü durum, oksijeni tüketiyor ve balıkçılıktan turizme kadar bütün faaliyetlerimizi etkiliyor. Yapılacak şey şu, küresel iklim değişikliğiyle, küresel anlamda ülke olarak üzerimize düşeni yapmak zorundayız. Yani iklim değişikliğiyle nasıl mücadele ediliyorsa, karbon azaltılma stratejileri nasıl hayata geçiriliyorsa, bunlara devam etmeliyiz. İkincisi son yaşanan müsilaj sorunundan sonra Marmara Koruma Eylem Planı çıkartıldı bakanlık tarafından. Burada öne çıkan şey buraya olan deşarjların; atık su, arıtılmış ya da arıtılmadan yapılan deşarjların önüne geçilmesi. Yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor Marmara Denizi’nin kıyısında ve 7-8 il var biliyorsunuz. Sadece İstanbul’dan günde 8 milyon ton atık su deşarj ediliyor. Dolayısıyla bunlarla mücadele etmemiz gerekiyor. Yani ileri biyolojik arıtmalar olmalı. Belki bunlar da gitmeyecek. Bu suların kazanılarak, evsel atık sular da olsa geri dönüşümü sağlanarak, gri su olarak, park bahçe sulamada kullanılarak, denize deşarjın önüne geçmek zorundayız. Yani Marmara Denizi kapalı bir deniz ve bize özgü bir deniz. Türkiye’ye özgü bir deniz. Muazzam bir zenginliği olan bir deniz. Bunu gözümüz gibi korumak zorundayız.”

Kaynak: DHA

Exit mobile version