“Barışa ve ihtimaline dair, daha önce bu konuda rol ve sorumluluk üstlenmiş bir kardeşiniz olarak birkaç cümle sarf etmek istiyorum” diyerek sözlerine başlayan Önder, önce şu hikayeyi anlattı: “Bir Doğu menkıbesidir; ‘kup manduk’ diye bir kuyu kurbağası vardır, ömrü boyunca kuyuda yaşamıştır. Bir gün bu kuyuya bir okyanus kurbağası düşer. ‘Sen kimsin, nereden geldin?’ diye sorar kup manduk. ‘Okyanustan’ diye cevaplar. ‘Okyanus nasıl bir şey?’ der ömrü boyunca kuyunun dışına çıkmayan kurbağa. ‘Büyük’ der. Kurbağa şöyle bir halka çizer, ‘Bu kadar mı büyük?’ der. ‘Yok, çok daha büyük’ der. Daha büyük bir halka çizer, ‘Bu kadar mı?’, ‘Ondan da büyük’ der. Kuyunun çapı kadar bir halka çizer, ‘Bu kadar mı?’ diye sorduğunda ‘Bundan da büyük’ deyince ‘Yalancı’ der ve sesini keser çünkü ömrü boyunca ufku o kuyunun çapı kadardır.”
Türkiye’nin de hikayedeki gibi kuyu içerisinde hapsolmuş vaziyette olduğunu söyleyen ve “Aslında kuyu derin değil, ip kısadır çoğunlukla” diyen Önder, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu itibarla barışa gönül indiren, konuşmanın bu Meclis’in temel işlevi olduğunu vazeden ve bu köklü tarihî meselemizi ilk defa bir konuşma eksenine, tartışma eksenine çekmeye çalışan Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Devlet Bahçeli’ye ve barış meselesinde gönül indiren herkese şahsi olarak -bu konuda bedel ödemiş ama şerefini bedelinden daha fazla önemseyen bir kardeşiniz olarak şahsım adına hepsine- teşekkür etmek istiyorum.
“‘Hayır söyleyeceksen söyle, yoksa sus’ gibi bir noktadan, bir düsturdan yola çıkmamız gerektiğini düşünüyorum” ifadesini kullanan Önder, “Konuşmak kendi fikirlerimizi karşıdan duymak anlamına gelmez. Fakat açılı bir el, açık bir el; yani elinizi açtığınızda ‘Elimde kötü bir şey yok’ anlamına gelir. Bunu kıymetlendiren ve bundan sonra kıymetlendirecek, katkı sunacak, öneri ve itirazlarını dile getirecek herkese de tarih önünde şüphesiz teşekkürlerimi ve şükran duygularımı belirtmek istedim” dedi.
‘Barış’a dair değerlendirmelerde bulunan Önder, “Barışın en önemli özelliği kaybedeninin olmamasıdır. Barışta herkes kazanır, yeter ki dayatmalarla, kendi fikrimizi ve kalıplarımızı karşıdan aynı şekilde görmek istememekle işe başlayalım, gerisi gelir. Dediğim gibi, kuyu derin değil, ip kısadır ve bu ipi uzatacak olan, katkı sunacak olan herkese tekraren teşekkür etmek istiyorum. Bu çözülürse bu memleketin bütün sorunları çözülmeye başlar. İyi niyeti aşan bir boyutu var, tecrübelerimle söylüyorum ki o da ciddiyettir. Bunu kahvehane literatürüyle tartışamayız. Bunu kendi oluşmuş sabit düşüncelerimizle de tartışamayız. Bunda en etkili dil gönül dilidir, akıl dilidir. Umuyorum ki bundan sonra bu çaba bu minval üzere yürür ve gelişir” ifadelerini kullandı.