Dünya Bankası’nın açıklamasında, bu ülkelerin dünya genelinde günlük 2,15 dolardan daha az bir gelirle yaşam mücadelesi veren insanların yüzde 40’ından fazlasına ev sahipliği yaptığı vurgulandı. Bu durum, düşük gelirli ülkeleri aşırı yoksullukla mücadelede küresel çabaların merkezine yerleştiriyor.
Ancak rapor, bu ülkelerdeki ilerlemenin, artan çatışmalar, ekonomik krizler ve düşük büyüme oranları nedeniyle durma noktasına geldiğini belirtiyor. Geçtiğimiz 25 yıl içinde gelişim fırsatlarının büyük ölçüde bu ülkeleri es geçtiği ifade edildi.
Dünya Bankası, 21. yüzyılın başında 63 ülkeyi “düşük gelirli” olarak sınıflandırmıştı. Bugün bu ülkelerden 39’u, Hindistan, Endonezya ve Bangladeş gibi örneklerle orta gelirli statüsüne yükseldi. Ancak Suriye ve Güney Sudan gibi ülkeler, yaşanan çatışmalar nedeniyle yeniden düşük gelir kategorisine düştü.
Raporda, bugünkü düşük gelirli ülkelerden yalnızca 6’sının 2050’ye kadar orta gelir statüsüne ulaşmasının muhtemel olduğu belirtildi. Bu durum, büyüme oranlarında sürekli bir iyileşme olmamasına bağlanıyor.
Söz konusu 26 düşük gelirli ülkenin büyük kısmı ciddi kısıtlamalarla karşı karşıya. Bu ülkelerden 17’si çatışma veya kırılganlık durumu yaşıyor. Ölüm oranlarının diğer gelişmekte olan ülkelerin 20 katı seviyesinde olduğu belirtilirken, bu ülkelerin neredeyse tamamının iklim değişikliğine karşı savunmasız olduğu vurgulanıyor. Ayrıca, çoğu ülkenin borç sıkıntısı çektiği ya da yüksek risk altında olduğu ifade ediliyor.
Düşük gelirli ülkeler, mevcut ekonomik zorluklarına rağmen, doğal kaynaklar açısından önemli avantajlara sahip. Dünya kobalt rezervlerinin yüzde 60’ı ve grafit rezervlerinin yüzde 50’sinden fazlası bu ülkelerde bulunuyor. Bu metaller, yenilenebilir enerji üretimi ve depolanması için kritik öneme sahip. Ayrıca, bu ülkeler güneş enerjisi üretiminde dünyanın en yüksek potansiyele sahip bölgeleri arasında yer alıyor.