İnsan beyni, doğumda henüz tam anlamıyla gelişmiş bir yapıya sahip değildir. Dünyaya geldiğimizde nöronlarımız birbirine bağlantısız, düzensiz ve adeta ham bir yapıdadır. Ancak, yaşamın ilk iki yılı boyunca beynimizdeki sinapslar (nöronlar arasındaki bağlantılar) inanılmaz bir hızla artar. İki yaşına geldiğimizde beynimizdeki sinaps sayısı, bir yetişkin beynindeki sinaps sayısının tam iki katına ulaşır. Bu durum, beyin gelişiminin en hızlı ve verimli olduğu dönemi işaret eder.
Bu hızlı gelişim, beynimizin “plastisite” adı verilen esneklik özelliği sayesinde gerçekleşir. Plastisite, beynin öğrenme ve deneyimlere bağlı olarak yeniden şekillenebilme yeteneğidir. Ancak bu büyüme dönemi sonsuza dek sürmez. Beyin, iki yaşından sonra ihtiyaç duymadığı bağlantıları budayarak daha verimli bir yapıya kavuşur.
Sinaptik budama adı verilen bu süreç, beynimizin gereksiz bağlantıları temizleyerek geriye kalanların güçlenmesini sağlar. Bu durum, beynimizi daha verimli hale getirir ve öğrenme kapasitemizi artırır. Budama süreci, insan beynini diğer canlılardan ayıran önemli bir özelliktir. Çünkü bu süreç, genetik programlamadan ziyade çevresel faktörlere ve deneyimlere göre şekillenir.
Bu nedenle, çocukluk dönemindeki öğrenme ve deneyimlerin beyin gelişiminde çok büyük bir rolü vardır. Ancak beyin plastisitesi yalnızca çocuklukla sınırlı değildir.
Ünlü nörobilimci David Eagleman’ın Beyin: Senin Hikayen kitabında vurguladığı gibi, plastisite tüm yaşam boyunca devam eden bir süreçtir. Yeni bir beceri öğrendiğimizde, yabancı bir dil konuşmaya başladığımızda veya yeni bir deneyim yaşadığımızda beynimiz kendini yeniden yapılandırır.