Oğur, dizinin ailenin hikayesini Büyükada’daki konaktan başlattığını, ancak köklerinin Antalya Elmalı’dan göç ettikleri Orta Anadolu’daki Kabaağaç ailesine dayandığını belirtiyor. Yüzlerce yıl medreseler kurup âlimler yetiştirmiş varlıklı bir aile olan Kabaağaçlar, 19. yüzyıldan itibaren askeri okullara yönelmişler. Ahmet Cevat ve Mehmet Şakir kardeşler gibi… Ağabey Ahmet Cevat, paşa olarak sadrazamlığa kadar yükselirken, kardeşi Mehmet Şakir Paşa ise Girit ve Atina’da sefir olarak görev yapmıştı. Şakir Paşa’nın Girit’te tanıştığı İsmet Hanım’la evliliğinden yedi çocukları olmuştu. Bu çocuklardan en dikkat çekicileri ise; Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), Fahrelnissa Zeid ve Aliye Berger olarak tarihe geçecekti.
Oğur, ailenin hikayesinde dizilerde yer alması zor olan birçok karanlık nokta olduğunu vurguluyor. Şakir Paşa’nın amcası Sadrazam Cevat Paşa’nın gözden düşüp Şam’a sürgüne gönderilmesi, aileyi derinden etkilemiş ve Şakir Paşa tüm görevlerinden istifa ederek çocuklarını alıp Büyükada’daki köşke taşınmıştı. Ancak ailenin maddi durumu hızla bozulmuştu.
Yıldıray Oğur, Cevat Şakir’in cezaevinde yaşadığı acıları, ruhsal çöküntüleri ve sürgün yıllarını çarpıcı bir şekilde anlatıyor. 6.5 yıl hapis yattıktan sonra çıkan bir afla tahliye edilen Cevat Şakir, bambaşka bir insan olarak İstanbul’a dönmüştü. Annesinin isteğiyle evlenmiş, ancak o dönemin zorlu şartlarında kendini bulmaya çalışıyordu.
Oğur, Şeyh Said İsyanı bahanesiyle çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu’nun, o dönemdeki düşünce özgürlüğüne nasıl darbe vurduğunu anlatıyor. Cevat Şakir’in Resimli Ay’da yayınladığı “Hapishanede idama mahkum olanlar bile bile asılmaya nasıl giderler?” adlı hikayesi, isyana teşvik suçlamasıyla suçlanmasına neden oldu. Cevat Şakir ve Zekeriya Sertel gözaltına alındı ve Ankara’ya gönderildi.
Oğur, Cevat Şakir’in Bodrum’a sürgüne gönderildikten sonra nasıl bir dönüşüm geçirdiğini etkileyici bir dille anlatıyor. Bodrum yollarındaki zorlu yolculuğu, denize ulaşınca hissettiği tarifsiz mutluluğu ve Bodrum’u cennete dönüştüren çabalarını okuyucularına aktarıyor. Cevat Şakir, Halikarnas Balıkçısı adıyla yazmaya başlayarak, Bodrum’u Türkiye’nin turizm incisi haline getiren isimlerden biri olmuştu.
Yıldıray Oğur, Şakir Paşa Ailesi’nin sadece bir kısmının dizilere konu edildiğini, ailenin gerçek hikayesinin çok daha derin ve karmaşık olduğunu vurguluyor. Cinayetler, sürgünler, yalanlar, skandallar, mucizeler ve en önemlisi insanın kendi iç yolculuğu… Şakir Paşa Ailesi’nin hikayesi, sadece bir aile dramı değil, aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihine de ışık tutan bir ayna niteliğinde.
Bu karmaşık dönemde Cevat Şakir, Avrupa’da gezerek para harcıyor ve İtalyan model Aniesi ile evlenip Mutarra Agustina adında bir kız çocuğu sahibi oluyordu. Aile bu duruma tepki göstermişti.
Cevat Şakir, gazeteciliğe başlamış, Sedat Simavi’nin Diken dergisinde çalışmıştı. Sonrasında ise Zekeriya Sertel’in Resimli Ay dergisinde yazmaya başlamıştı. Ancak bu dergide yayınladığı bir hikaye, onu ve Zekeriya Sertel’i zor duruma soktu.
Ankara’daki İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Cevat Şakir, babasının katili olarak tanınıyordu. Ancak annesinin çabaları ve Kılıç Ali’nin yardımıyla idamdan kurtularak Bodrum’a sürgüne gönderildi.
Ancak asıl büyük skandal, 1914 yazında Şakir Paşa’nın üç oğluyla birlikte gittiği Afyon’daki çiftlikte yaşandı. Cevat Şakir, babası Şakir Paşa’yı silahla öldürmüştü. Mahkeme kayıtlarına göre, para anlaşmazlığı nedeniyle bu cinayeti işlediği iddia edilse de, bazı kaynaklar Şakir Paşa’nın Cevat Şakir’in eşine ilgi duyduğunu ve bu nedenle cinayetin işlendiğini iddia ediyor. Cevat Şakir, bu cinayetten 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı.