“Anayasanın, ‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ hükmü madde kenar başlığında da yer aldığı üzere devletin bütünlüğüne ilişkindir.
Bir ulusun/milletin ülkesiyle ve devletiyle birlikte varlığını koruması ancak egemen devletin, bütünlüğünü korumasına bağlıdır. Buradaki yaklaşımın ileri sürüldüğü gibi milleti baskılamakla hiç bir ilgisi yoktur. Sistemsel normları geçmişin pratik sorunları üzerinden değerlendirmek temel bir metodoloji yanlışıdır.
‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ hükmü milleti baskılayan değil tam tersine bağımsız bir devletin egemenlikle birlikte sahip olduğu ülke ve millet unsurlarını öne çıkaran bir düzenlemedir. Yani Devletin; egemenlik, ülke ve milletten oluşan üç unsurun bütünlüğü olduğuna vurgudur.
Geçmişin milli devlet karşıtı liberal akımlarının tortusu olan sorunlu görüşleri ileri sürmek yerine “Bütünlük İlkesinin” manasını kavramak gerekir.
Bu bağlamda, mevcut düzenlemeyi tartışmayı bir kenara bırakıp ‘Türkiye Cumhuriyeti, devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ anlayışıyla öne çıkarmak doğru yaklaşımdır. Böylece Türkiye Devletinin milli egemenlik ilkesine dayanması ve üniter yapısı daha da netleştirilir. Ayrıca küresel emperyalizmin ve uzantısı neo liberal siyasetlerin genelde milli devletlere özelde ise Türkiye’ye karşı geliştirdikleri hasmane tavırlara da etkili bir karşı çıkış olur.
Tam da bununla bağlı olarak Anayasanın 6. Maddesinin ilk fıkrası olan “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir” hükmünün de ilk dört madde kapsamına alınması konuşulmalıdır. Her ne kadar ilk dört maddenin esaslarından birincisi olan Cumhuriyet, milli egemenlik ilkesini zaten içeriyor dense de açıkça ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir’ hükmüne yer verilmesi kanımca bir ihtiyaçtır ve güçlendirici bir güvence düzenlemeye dönüşür.
Buna göre yeni anayasada ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir’ hükmünün ilk dört madde kapsamına alınması içeride milli egemenliğe ortak olmaya çalışan gayri meşru yapılara ve odaklara, dışarıda ise milli egemenlikleri sınırlamaya hatta tasfiyeye çalışan küresel emperyalizmin neo liberal siyasetlerine bir meydan okuma ve kararlılık tavrı olur.