Filistin’e yönelik saldırılara da değinen Doğan, “Gazze’den Amediye’ye kadar her yanı savaş ve çatışma hali sarmış durumda. Bundan Türkiye’de çok ağır ekonomik maliyetlerle, siyasal sonuçlarla ve ne yazık ki can kayıplarıyla, ağır bedellerle etkileniyor” dedi.
Doğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:
15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümüyle nedeniyle de değerlendirmelerde bulunan Doğan, “Bugün 15 Temmuz. Türkiye geçmişten ne yazık ki dersler çıkarmak yerine aynı yöntemlerde ısrar ediyor ve bundan vazgeçmiyor. Darbe girişiminin yıl dönümü. Olmayan bir demokrasi Türkiye’de sürekli bir şekilde darbelerle kesintiye uğruyor. İlkesel olarak her türlü darbe ve askeri kalkışmaya karşıyız. Demokratik zeminin bu şekilde kesintiye uğratılmasına karşı mücadele etmek için onlarca yıllardır da büyük bedeller ödüyoruz. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok adalettir” ifadelerini kullandı.
Ayşegül Doğan, şunları söyledi:
“Her tür darbenin, askeri kalkışmanın ardında gizli saklı tutulan, bir türlü yüzleşilmek istenilmeyen bir siyasi güç olduğunu biliyoruz. Bu yapılar saklandı, saklanmaya devam ediyor. Darbe girişimi karanlıkta kaldı, bu yapılarla yüzleşilmedi. OHAL’ler çıkartıldı. Ancak bir başka darbeyle mümkün olabilecek hukuksuzluklar silsilesi yaşandı. Bugünkü rejimin tesisi için adeta yaşananlar bir fırsata dönüştürüldü. Kayyumlara yol açıldı. 15 Temmuz 2016’da yaşananlarla çıplak bir şekilde yaşananlarla çıplak bir şekilde yüzleşmek öncelikli olarak iktidarın görevidir. Bu konuda iktidarı daha açık ve şeffaf bir şekilde sorumluluk almaya ve bunların siyasi sorumlularıyla yüzleşmeye davet ediyoruz. Yalnızca iktidar değil muhalefet partileri de bunu bir demokrasi sorunu olarak ele almak yerine ne yazık ki milliyetçiliği körüklemeyi tercih ettiler ve o günden bugüne 15 Temmuz’u kendi tabanlarını konsolide etmenin bir aracı olarak gördüler.
Irak-Kürdistan bölgesinde yaşananlardan çok büyük bir kaygı duyuyoruz. Kürtler yaşadıkları tüm coğrafyalarda neresi olursa olsun varlık mücadelesi vermek durumunda kalıyorlar. Son derece meşru haklarını kullanıyorlar bu saldırılara karşı. Daha önce bu çok acı bir şekilde tecrübe edildi. Hiç kimse, hiçbir güç halkları tekrar bu kötü tecrübeleri yaşayacak günlere götürmemeli. Ankara-Bağdat-Şam-Erbil arasında kurulacak bir ittifak savaş ve çatışma ittifakı olmamalı. Eğer bir ittifak kurulacaksa bugüne kadar kurulanın tam tersine savaşa karşı, çatışmaya karşı ve halkların kazanımlarını koruyacak bir ittifak olmalı. Hiçbir güç burada yaşayan Kürtleri karşı karşıya getirmemeli. Yapılacak her hesap bu dönemde daha çok barış ve bir arada yaşam için olmalıdır. Hiçbir Kürt gücü de bu hesapların bir parçası olmamalıdır.