Habertürk’te konuşan Uçum’un açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
“Cezaevlerindeki kalabalıklaşma sorunu idare, yürütme ve Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğudur. Bizde hiçbir hakim kalabalıklaşma sorunu var diye kaçınmaz. İlgili denetim ve teftişler yapılır. Böyle bir bakış açısı asla yoktur, olamaz. Savcı ve hakimin kalabalıklaşma sorunu var diye esnek davranmaz. Yetkileri çerçevesinde gereken tedbirleri alırlar. Cumhurbaşkanımızın işaret ettiği konulardan birisi de cezasızlık algısıydı. Bir devletin en önemli görevi adaleti sağlamaktır. Bunları sağladığınızda güvenli yaşam, özgürlük olur, gerçek anlamda adalet duygusu oluşur. Cezasızlık algısı ve pratiği. Algı, suçlular ceza çekse bile cezaların yeterli olmaması ‘yeterince ceza almadı, içeriden çıktığında suç işledi’ yaklaşımıyla yürüyen bir şey. Suç işlemiş, ceza almış çıkmış. Kamuoyunun bilmesi gereken husus 30 Mart 2020 tarihinden önce işlenen suçlarda bu durum var. Pandemideki özel dönem hariç, 2 yıldan fazla ceza alan herkes mutlaka cezaevinde yatıyor. 30 Mart 2020’den sonra denetimli serbestliğin süresi 1 yıla indi.
Cezasızlık pratiği çok daha bir alan. Bunun sosyal psikolojik, hukuki boyutu var. Adalet Bakanlığı infaz hukuku düzenlemeleri sürekli çalışıyor. Ertelenen 9. Yargı Paketi’nde yanlış hatırlamıyorsam buna ilgili düzenleme vardı. Bu konuda düzenleme yönünde de adımlar atılır. 30 Mart 2020’den sonra cezasızlık pratiği son derece minimaldir. Hiç yatmadan girdi çıktı ile çıkanların sayısı son derece azdır. Denetimli serbestlik kararını kim veriyor? İnfaz hakimliği veriyor. Şartlı salıvermeyi de öyle. İdareden aldıkları rapora göre veriyor. Bu uygulamaların amaca uygun hale getirilmesiyle ilgili bir perspektif çalışması söz konusu. Cumhurbaşkanımızın çizdiği perspektifi, Adalet Bakanlığı, Hukuk Politikaları olarak bizim vereceğimiz destekle adımlar atılacağını düşünüyorum.
Kesinleşmiş cezalarla ilgili talepler her dönem olur. Ben de cezaevi yatmış insanım. Oradan da bilirim. Özellikle adli suçlular açısından ‘kader kurbanı’ diyen kategoriler açısından bu beklenti her zaman olur. Af yetkisi TBMM’dedir. Mecliste üçte iki çoğunluğu ile yapılacak kanuna bağlıdır. Türkiye en son affı 1967’de yapılmış yanlış hatırlamıyorsam, diğer uygulamalar infaz düzenlemeleri. Af meselesini talebin ötesinde gündem olarak değerlendirilebilecek pozisyon yok. Zaten konu Meclis’te değerlendirilebilecek konudur. Türkiye’nin rutin dışı dönemlerinden kaynaklar sorunlar var. Bir dönem FETÖ’cü çetenin yargıda yarattığı mağduriyetlere de referans veriliyor. Önceliklendirmeyi, can yakıcı olan konularla genel konuları ayırmayı becermemiz lazım. Şu anda sokak suçlarına karşı gerekli tedbirlerin hızla alınması meselesidir. Bizim kural sistematiğimiz büyük ölçüde isabetlidir. İnfaz hukukunda da isabetlidir.
Çok net söylüyorum; mağdurlar açısından tatminkâr infaz için eksikliklerin giderilmesi şu anda gündemde olan konudur. Sosyal medya üzerinden örgütlenen suçlara karşı tedbirler alınması son derece önemlidir. Tutuklama tedbirdir, o yüzden buna başvurmayalım diye meseleye bakılmaması lazım. Suçu meslek olarak görenlerin açısından devletin bu tedbiri alması gerekir. Vatandaş devlete yaptırım, cezalandırma gücü vermiştir. Devlet de pozitif hukuk içerisinde bu ihtiyaçları karşılamak durumundadır. Bu konuda herkes müsterih olsun. Cumhurbaşkanımızın yaptığı açıklama da son derece nettir, hukuk içerisinde bu konuda gerekli tedbirler alınacaktır.
Cumhurbaşkanımız ve Cumhur İttifakı’nın yöneticileri de açıkladı. 2028’de erken seçim yok. Benim düşüncem nettir, ilk kez size söylüyorum. ‘Cumhurbaşkanı böyle bir karar alır mı?’ diye sormak abes olur. Çünkü Cumhurbaşkanımızın ikinci dönemi, neden böyle bir karar alsın. Hizmet etme imkanını niye kısıtlasın. Son ana kadar hizmet etmek ister.