Özgür Özel’in, Ahmet Özer ile görüşmesi sona erdi. Özel, cezaevi çıkışında yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Bugün bir kez daha maalesef Silivri Cezaevi’nde özgürlüğü elinden alınmış, kendisini seçen Esenyurt halkına, 1 milyon Esenyurtlu’ya hizmet etme imkanından uzaklaştırılmış, haksız ve hukuksuz yere burada tutulan bir akademisyeni, bir bilim adamını, bir kanaat önderini ve bir belediye başkanını ziyaret etmek zorunda kaldım. Bu cezaevinde şu anda Hatay’ın seçilmiş Milletvekili Can Atalay, partimizin mensubu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Daire Başkanı Tayfun Kahraman, Sayın Osman Kavala, Selçuk Kozağaçlı, Nasuh Mahruki gibi toplumun çok yakından takip ettiği ve tek suçları bu ülkede hak ve adalet mücadelesine nefes vermiş olan kişiler, söyledikleri sözlerden dolayı, yaptıkları herhangi bir eylemden değil söyledikleri sözlerden ve muhalif tutumlarından dolayı burada tutuluyorlar. Malum bugünkü ziyaret, neredeyse bir ay sonra gerçekleşmiş bir ziyaret. Milletvekilleri ziyaretle ilgili taleplerini bildirirler, bu ülkenin yerleşmiş kamu yönetimi anlayışı gereğince bekletmeksizin gerekli işlemler yapılır ve görüşmeler yapılır.
Ben bu cezaevinde daha önce, terör örgütü lideri olduğu iddiasıyla bu cezaevinde bulunan bu ülkenin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u ziyaret etmiştim. Partimizden seçilmiş milletvekilleri Mustafa Balbay’ı, Tuncay Özkan’ı, Milliyetçi Hareket Partisi’nin Milletvekili Engin Alan’ı, Mehmet Haberal’ı burada ziyaret etmiştim. O dönemde onların hepsi teröristti. Ama şu anda hepsinin bir yalana, bir kumpasa ve siyasi çıkarlara alet edilecek bir takım oyunlara argüman olarak burada tutulduklarını hepimiz biliyoruz. Bizim o dönem ‘kumpas’ dediğimiz davalara darbeden sonra Sayın Erdoğan, ‘Milli ordumuza kumpas kurmuşlar, hepimize kumpas kurmuşlar’ demişlerdi. Şimdi Erdoğan yine durmuyor. Savcı değişik, devletin içindeki yapılanma değişik, adları değişik, mantık aynı devam ediyorlar. Ahmet Yavuz’lar, İsmail Hakkı Pekin’ler, Cem Gürdeniz’ler, Murat Sabuncu’lar, Barış Terkoğlu’lar, Barış Pehlivan’lar, Murat Ağırel’ler, Merdan Yanardağ’lar, buradan geldiler ve geçtiler. Onların içinde şu anda itibarı yerinde olmayan kimse yok, hiç kimse yok. Onlar şu anda toplumun dikkatle dinlediği, değer verdiği, kendilerine saygı duyulan insanlar. Ama onları o günlerde buraya tıkanlara da saygı duyan yok. Bir kısmı şimdi burada yatıyor. O günlerde söylediğimiz gibi. O kumpasları kuranlar şimdi devlete karşı darbe girişiminden burada yatıyorlar. Kurdukları kumpasların cezasını çekiyorlar. Bavul bavul taşıdıkları sahte delillerin, kendilerine getirilen sahte delillerle tutuklama yapmanın cezasını çekiyorlar. Onların o suçu işlediklerine dair de bu toplumda genel bir kanaat var zaten. O günlerde söylediğimiz zaman gülüp geçenler, küçümseyenler şimdi ne durumdalar düşünsünler.
Son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. FETÖ’vari kumpaslarla iş görenler FETÖ’vari sonu görürler. Ya kaçarak, sıçan gibi bu ülkeyi terk eden Zekeriya Öz’ü hiçbirimiz unutmadık. Ya günü gelince o çok güvendikleri arkalarından çekilirler, ya kaçarak giderler ya da burada ettiklerinin cezasını çekerler. Bu yüzden tutuklamanın, gözaltının ilk anından itibaren çalınıp da açılacak kapıya çilingirle, balyozla gelenleri, belediye kapısını balyozla kıranları, aramaları FETÖ’nün ilk dönemi gibi avukatsız yapanları. Hukuksuz delilleri avukatsız koyanları, oradan alanları, ilk gün soruşturmayı başka delille açıp, sonra o delillerin altı boşalınca gizli tanıkla oraları doldurmaya çalışanları gördük. Sonlarını da biliyoruz. Şimdi aynı şeyleri yapanlara şunu söyleyim: Sonunuz aynı olur. Hukukun dışına çıkmayın. Sizi dikkatle izliyoruz, dikkatle takip ediyoruz. Hukukun dışına çıkanın, günü geldiğinde hukuk arkasında da duramıyor. Çünkü diyor ki ‘Sen de bunları yaptığına göre bir suç örgütünün mensubusun. Avukatsız arama mı olur?’ diyor. ‘Gizli tanık bulup da gizli tanığa ne söyleyeceğini söyleyen savcı mı olur, başsavcı mı olur?’ diyor. Bugün birileri için suçlu yaratmaya çalışanlar, o gün dünya kadar suçun hesabını veremez duruma geliyorlar. Bunu açıkça söylemek durumundayım.
Burada 30 gündür tuttuğunuz Ahmet Özer, kısa sürede üç aşevi açmış, ‘6 tanesinin daha inşaatı sürüyordu’ diyor. ‘Bir kreş açtım. Dördünün temelini attım. Bir yılda 15 kreş hedefim vardı. Belediye meclisinin hepsi biliyor bunları, planladık, kararlarını aldık’ diyor. ‘70 caddeye asfalt attık. 8 bin 500 ayrı noktada onarım yaptık. Esenyurt gibi yerde, bir karış yeşil alanı kalmayan yerde 100 bin metrekarelik devasa bir park yaptık. Esenyurt, temiz yurt dedik. Kaymakamla, valilikten gelenlere kol kola kampanyalar başlattık. Heyecanlıydım, Esenyurt’a hizmet veriyordum. Şimdi görüyorum, duyuyorum ki bunların hepsi durmuş. Kahroluyorum’ diyor. ‘Esenyurt’un hizmete ihtiyacı var. Esenyurt’ta iki kişiden biri beni seçti hizmet edeyim diye. Bunlar nasıl olur inanamıyorum’ diyor. 40 yıldır bu ülkeye hizmet eden, dekanlık yapmış, rektör yardımcılığı yapmış, 10 bin öğrencinin diplomasında imzası olan, Devlet Planlama Teşkilatı’nda yerel yönetimler bölümünde başkanlık yapmış, GAP Master Planı’nı hazırlamış, Güneydoğu Anadolu’nun belediyeler birliğinin genel sekreterliğini yapmış, Birleşmiş Milletler Habitat 2’de Türkiye delegesi olmuş, 38 kitap, 350 uluslararası bildiri, 200 makale yazmış, beş büyük ödül almış, yılın bilim insanı ödülünü almış birisi kendisi. Deniz Baykal döneminde partiye üye olmuş, Kemal Kılıçdaroğlu’na, bana Ekrem İmamoğlu’na sayısız raporlar yazmış, 16 yıldır partinin üyesi, parti meclisine aday olmuş, belediye başkan adayı olmuş, milletvekili adayı olmuş, en nihayetinde belediye başkanı olmuş birisi bir algı operasyonuyla, bir terör örgütünün üyesi gibi suçlanıyor.
Bir şafak operasyonuyla evine gelip, belediyeye gelip balyozlarla kırıp yaratılan operasyon, yaratılan algı operasyonu onur kırıcıdır. Yatak odasına eşinin sokulmayıp, uykusundan polisler tarafından kaldırılarak gözaltına alınması onur kırıcıdır. Türkiye’de kimseye yapılmamış muameledir. Avukatsız işlemler hukuksuzdur. Dosyada gizlilik vardır. Ahmet Özer’in aktarımı ile söylüyorum: ‘Dosya bana gizli, avukatlarıma gizli. Basına açık. Ben altyazıdan okuduğumu ertesi gün avukatlarımdan duyuyorum. Sürekli basına gizlilik olan dosyadan bilgi sızdıran bir iletişim var’ diyor. İstanbul Başsavcısı’na sesleniyoruz: Bu dosyanın basın iletişimini kim yapar, niye yapar, ne amaçla yapar? Gizlilik olan dosyada bizlerin duymadığı şeyleri, ya da sonradan duyacağı şeyleri iktidara yakın medya nasıl yazmaktadır? Buradaki amaç nedir? Bunu konuşmak lazım. Önce televizyondan, sonra avukatlardan duyulan bir bilgi dosyanın maksatlı olarak manipüle edildiğini kanıtlamaktadır.