Ama olsun, şu savurganlık bir bitsin de varsın sorumluları bitirsin diye memnnuniyetle karşılandı.
Yalnız, giderilmesi gereken başka şüpheler vardı. Meselâ iktidar, bir taşla iki kuş vurmak için tasarrufa kendi de giriyor gibi gösterip sadece muhalefet belediyelerini mi sokacaktı? Yoksa ciddi ciddi itibarından tasarruf edecek miydi?
Uygulamada anlaşılacak, demiştim. Anlaşılmaz sanılmasın.
Halkın kemeri geçen yıldan beri sıkılıyor, halkın boğazından kısmaya çoktan başlandı. Kamudaki israfı kesmeye ise daha yeni sıra geliyordu.
Devleti yönetenler, nihayet ayaklarını yorganımıza göre uzatma sözü veriyor fakat millet, tutacaklarından emin olamıyordu.
Makam aracıyla çoklu ve ballı maaş saltanatlarına son verilecekti. Maaşlara üst sınır konuyordu. Araç alım ve kiralamaları kısıtlanacaktı. Kısıtlama; personel alımlarını, bina satın almaları ve kiralamalarıyla tâdilatlarını da kapsayacaktı.
100 milyar lira tasarruf hedefleniyordu. Gerçi bütçedeki kara deliğin yanında bu yamanın lâfı olmaz, çok küçük kalırdı. Yine de hiç yoktan iyiydi.
CHP Sözcüsü Yücel de duyduklarına inanmakta zorlanmıştı. Amacın, israfla değil CHP’li belediyelerle mücadele olduğundan şüpheleniyordu.
Tasarrruf bahanesiyle kaynaklarını ve kaynak kullanımlarını kısıtlayarak CHP’li belediyelere iş yaptırmamak mı! Yok canım, çok istismar gördük ama halkın tasarruf talebi ve beklentisi de istismar edilecek değildi.
Parti ayrımı yapılır, tasarruf diyetine yalnızca muhalefet belediyeleri sokulursa CHP’nin eleştirisi, yerden göğe haklı çıkardı.
Zaten AK Parti, 20 yıl önce iktidara gelirken vaat etmişti bu tasarruf paketini…
20 yıl sonra hâlâ arpalığa çevrilen kamu şirketlerini, bankamatik memurlarını, ballı maaşları, makam odası ve konvoy saltanatlarını konuşmamız bile gırtlağa kadar israf ve peşkeşe batıldığını doğruluyordu.