Oktay Vural, ittifak arayışında olmadıklarını belirterek İttifak gerekiyorsa o daha sonraki mevzu, milletin çoğunluğunu alacağız. Daha fazla cemiyetsel yardımı sağlamak için uğraşacağız, açıklaması yaptı.
“Yerel tercihlerin özellikleri vardır, özelliklere göre bakılır, değerlendirir, yapılır. Şu anda bir ittifak mevzubahisi değil. Yerel tercihlerle alakalı partinin elbette bir tavrı olacaktır. Ama bir ittifak arayışımız da yok, önerimiz de yok. Biz Türkiye’yi yenilemek istiyoruz. Türkiye’yi dönüştürmek istiyoruz. Türkiye’nin aydınlık bir geleceğe gitmesini istiyorsak milletin büyük çoğunluğunun bize yönelmesini sağlamamız gerekiyor. Elimizdeki oyu yeterli görmüyoruz. Yeterli görmüyorsak millete gideceğiz. Yerel tercihlere ait nasıl karar verilecek, onu partimiz değerlendirecek ama biz Türkiye’yi kazanmak istiyoruz, Türkiye’nin kazanmasını istiyoruz. Temel hedef bu. Türkiye’nin geleceğine biz talibiz, idaresine talibiz. Yerel tercihlerde nerede ne yapılabilir? Yerel tercihin özellikleri vardır. Bunun şu andaki bir mesele olduğu kanısında değilim.”
“Sayın Akşener’in hem kazanacak aday vurgusu hem masadaki tavrı haklıydı. Cemiyetsel başkalaşım arzını, halkını, ulusunu ön tasarıya aldı. Kendi partisi kazanır kazanmaz, bunu düşünmedi. Masada davranışını koydu. Masadan kalkışı da masaya dönüşü de cemiyet için oldu. Başka bir şey aramaya gerek yok. Temennisi mi var? Yok. Öteki liderler de cumhurbaşkanı takviyecisi adayı oldu, kendisi de. Halk İttifakı’nın iki partisi vardı. Bir Cumhuriyet Ulus Partisi ve bir de İYİ Parti. Cumhuriyet Ulus Partisi’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı adayı ama İYİ Parti’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Takviyecisi adayı. Sayın Akşener, kendi partisinin başında meclisi de hedefleyebilirdi. Tüm bunları kabul etti ve cemiyetsel başkalaşımı temin etmeye ve kazanmaya müteveccih adımlar attı.
Bütün bu münakaşaları dikkate aldığınızda Meral Hanım’ın tavrı haklı değil miydi? Bence haklıydı, haklı çıktı. Altılı Masa içerisinde birilerinin bunu dikkate alması gerekmez miydi? Bence gerekirdi. Tüm bu tablo ortadayken Meral Hanım, hiç “kaybetti” demedi, hep “kaybettik” dedi. Üsluba bakın. Mesullüğü bir başkasının üzerine atmadı, kimseyi de yargılamadı. Onun bağırışının, duruşunun artta birtakım doğruları paylaşma hevesi olduğunu görmek gerekli.”