“Toplantılarımız sonucunda hiçbir baskıya ve hukuksuzluğa teslim olmayan, halkın iradesinin gasp edilmesine izin vermeyen, yurttaşlarımızın gerçek gündemine kökten sahip çıkan kararlılığımızı ifade ediyoruz” diyen Yücel, “Bu kapsamda; 4 Kasım 2024 Pazartesi sabahından itibaren her gün en az 15 kişilik bir heyet, Esenyurt ilçesinde görevlendirilecektir. Heyet, hukuksuz kayyımun takipçisi olmak ve her kararının gayri meşruluğunu teşhir etmek, Esenyurt halkının hizmetlere erişme hakkının gaspına göz yummayacak şekilde bir hizmet ve halk dayanışması göstermek üzere acil eylem planı uygulayacaktır” şeklinde konuştu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, üç gün süren TBMM Grubu yasama yılı kampı ve PM toplantısının ardından, saat 15:45’te MYK’yı İstanbul’da topladı. Güncel siyasi değerlendirmelerin yanı sıra, MYK’nın ana gündem maddesi, Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanmasıydı. İki saat süren MYK’nın ardından Parti Sözcüsü Deniz Yücel, toplantının gündemine ilişkin basın açıklaması yaptı. Yücel’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Bu hafta sonu için bir milletvekili kanunu planlamıştık. Ancak çarşamba günü Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer’in haksız ve hukuka aykırı bir şekilde tutuklanması ve ardından Esenyurt Belediyemize antidemokratik bir şekilde kayyım atanması nedeniyle parti yöneticilerimiz ve tüm milletvekillerimizle birlikte İstanbul’a geldik. Bu antidemokratik uygulamaya tepkimizi göstermek için önce Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’nda toplandık ve tepkimizi gösterdik. Daha sonra iki gün boyunca milletvekillerimizle bir araya geldiğimiz toplantılarda konuyu detaylı bir şekilde irdeledik. Bugün de önce PM toplantımızı yaptıktan sonra MYK toplantımızı gerçekleştirdik ve toplantılarda aldığımız kararlar sonucunda oluşturduğumuz bildirimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.
“Partimiz 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde halkın büyük teveccühüyle birinci parti olmuş, iktidar ise 22 yıl sonra ilk kez ikinci parti konumuna düşmüştür. İktidarı boyunca yarattığı tüm sorunları günden güne derinleştiren iktidar, milletin gözünden de gönlünden de düşmüştür. Sırf kendilerini iktidarda tutmak kaygısıyla, kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarının üstünde tutan bir anlayışla halkın sorunlarına çözüm üretmek yerine, halkın gerçek gündemlerinin üzerine perde çeken adımlar atmaktadır. İlk olarak yapay bir tartışmayla Anayasa’nın ilk dört maddesi dahi hedef alınmıştır. Bu tartışmayla vatandaşın gerçek gündemi ve gerçek sorunları üzerine bir sis perdesi çekilmek istenmiştir. Bir kişinin iktidarının hileyle anayasal devamlılığı hedeflenmiştir. CHP, anayasaya uymayanlarla Anayasa yapmamıştır, yapmayacaktır. Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını tanımayarak seçilmiş milletvekilini hapiste tutan, suçsuzlukları hukuken tescillenmiş kişileri görevlerine iade etmeyen, bir gece ansızın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak devleti kadınların arkasından çekenlerin şekerle kaplanmış zehrini yutmadık, halkımıza da yutturmadık.”
Ardından, toplumun tüm kesimleri hayat pahalılığı altında ezilirken, kadınlar, çocuklar, bebekler şiddete uğrarken, yaşam hakları ihlal edilirken, dikkatleri başka yöne çekmek için 1 Ekim’de bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından İsrail’in yeni hedefinin Türkiye olacağı ifade edilmiştir. CHP, Türkiye’nin nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğunun anlatılması için TBMM’de kapalı oturum talep etmiştir. Kamuoyunun bilmediği hiçbir bilginin söylenmediği kapalı oturumla kurmaca ortaya çıkmış ve bu gündem üzerinden vatandaşın sırtına yeni vergiler yüklemeyi amaçlayan kanun teklifi geri çektirilmiştir. İktidarın kötücül planı bir kez daha milletin vicdanından dönmüştür. Bu iki hamlesinden sonuç alamayan iktidar, son olarak Kürt sorununu inkar etmesine ve hiçbir somut önermesi olmamasına karşın, terör örgütününün kurucusu ve başını Meclis’e çağırarak yeni bir tartışma başlatmıştır. CHP, demokrasilerde sorun olup olmadığına sorunu yaşayanların karar vereceği görüşünü savunmuş, şehit aileleri ve gazilerin yüzüne bakamayacağı hiçbir sürecin içinde olmayacağını kamuoyuna duyurmuştur.
“Türkiye’de bir Kürt sorunu vardır ve bu sorun demokratik, barışçıl yollarla mutlaka çözülmelidir. Kürt sorununun toplumsal mutabakatla, şeffaf bir biçimde, TBMM çatısı altında kurulacak bir masa etrafında, önyargısız, bir araya gelinerek çözülebileceğine inancımız tamdır. Ulu Önder Atatürk’ün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ şiarının temsilcisi olan partimiz, Türkiye’nin Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümünden yanadır ve bu çözümü sağlama çabasından geri durmayacaktır. Kendisini Kürt kimliğiyle tarif eden yurttaşlarımız bu Cumhuriyet’e ‘benim Cumhuriyetim’ diyene, kendilerini eşit hissedene ve bu çerçevede tam bir aidiyet duygusu sağlayana kadar çözüm çabalarımız bitmeyecektir. Partimiz, Kürt sorununun var olduğunu ve bu sorununun çözüm yerinin de TBMM olduğunu işaret etmiş ve iktidarın bu kurgusunu da boşa çıkartmıştır. Tüm bunlar yaşanırken terör örgütünün kurucusu ve başının TBMM’ye çağrıldığı bir süreçte altı ay önce temiz kağıdı almış olan, adli sicil kaydı, arşiv kaydı dahi olmayan, adaylığa engel durumu tespit edilmemiş olan ve devlet güvencesiyle aday yapılmış olan Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ahmet Özer’in kendisine ve partimize itibar suikastı yapmak için bir kumpas planı hayata geçirilmiştir.”
“Esenyurt’ta yaşayan her iki seçmenden birinin oyunu alarak seçilmiş bir kamu görevlisi kaçma şüphesi bulunmazken ifadeye çağrılabilecek durumda olmasına rağmen bir şafak operasyonuyla evine, hatta yatak odasına baskın yapılarak gözaltına alınmıştır. Evinde ve belediyede yapılan arama işlemlerinde yanında avukat bulundurulmasına ve dijital verilerin imajının alınmasına izin verilmemiştir. Zekeriya Öz’ün bile hepsine bir anda başvuramadığı tam anlamıyla FETÖ yöntemleriyle bir yandan 40 yıldır sosyoloji alanında çalışmaları bulunan, profesör unvanına sahip bir akademisyen itibarsızlaştırılırken bir yandan da Esenyurt halkının iradesi gasp edilmiştir. Bu yapılan işlemlerde hukuka saygı yok, aileye saygı yok, özel yaşama saygı yok, savunma hakkına saygı yok, milletin seçme iradesine saygı yok. Bu hukuk katliamını gerçekleştirmek için, aynı FETÖ’nün savcısı Zekeriya Öz gibi kullanışlı bir aparata ihtiyaç vardı. O da Türkiye ve dünya hukuk tarihinde görülmemiş bir şekilde mahkeme mahkeme gezdirilerek gezici bir adalet celladı olarak Canan Kaftancıoğlu, Enis Berberoğlu, Selahattin Demirtaş, Sözcü Gazetesi, Selçuk Kozağaçlı, Grup Yorum Davası, Türk Tabipler Birliği ve Sırrı Süreyya Önder davalarında görevini yerine getirdikten sonra, siyasi bir görevle Ankara’da ödüllendirilen ve son olarak apar topar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanan Akın Gürlek oldu.”
Yorumlar kapalı.