Yenidoğan Çetesi’nden muhalefet belediyelerine kayyum atamalarına, teğmenlere soruşturmadan İmamoğlu’na siyasi yasak istenen “ahmak davası”na ve Bahçeli’nin Öcalan çağrısına kadar pek çok güncel konuda değerlendirmeler yaptı.
Söz konusu güncel sorunların ortaya çıkmasında 2017 Anayasa değişikliği ile geçilen yeni hükümet sisteminin etkilerine işaret eden Kaboğlu, “Ben buna siyasal egemenliğin gasbı diyorum. 2017 uygulamasında cumhurbaşkanı, parti genel başkanı olunca siyasal egemenliği kaybettik. Şimdi sıra toplumsal egemenlikte” dedi.
İşte Kaboğlu’nun ANKA’da yayınlanan röportajı:
GÜLDENAY SONUMUT: 2025’te gündemin ana konusu Anayasa değişikliği olacak. Sizce nasıl bir düzenleme yapılmak isteniyor? Bu yeni anayasanın tek amacı sadece Erdoğan’ı yeniden seçtirtmek mi? Yoksa daha baskıcı, daha otokrat bir anayasa mı? Sizin analiziniz nedir?
İBRAHİM KABOĞLU: Aslında soruyu isabetli sordunuz, yani yanıtı soruda gizli. Şöyle ki bu anayasal süreçteki yanılgımız genellikle televizyonlarda yapılan tartışmalarda görüldüğü gibi “Erdoğan kendini bir kez daha seçtirmek istiyormuş” algısı var. Ona indirgenen bir tartışma söz konusu. Oysa onu çok aşıyor. Adaylık konusunu zaten büyük ölçüde, 2023’te CHP’yi ve diğer partileri politik söylemleriyle hukuki söylemleri sonucu aştı. ve tabii ki CHP’de bunun en büyük kurbanı oldu. Çünkü hukuken üçüncü kez aday olamıyordu. Ona geçit verdi, siyaseten geçit verdi. ve Erdoğan bu konuda 1-0 önde değil, belki 3-0 önde. Çünkü Erdoğan parlamentoda 360’ı bir biçimde bulur, 360 el kaldırır ve yeniden aday olur. Dolayısıyla bunun için anayasa değişikliğine gerek yok.
Esas anayasa değişikliğinin yolu, CHP’nin önerdiği parlamenter rejime geçilsin, demokratik rejim önerisiydi. Şubat 2021’e kadar cevap hep “Hayır, bu iş bitti, anayasa sayfası kapandı, 2017’de kapattık bunu, artık sözde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni tahkim etme dönemidir” dediler. Ancak Şubat 2021’de “biz de sivil anayasa istiyoruz” dediler. Sonra CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu bir koz verdi başörtüsü konusunda ve orada ciddi bir atak yaptılar. Madde 24 ve 42 yani başörtüsü mutlak düzenleme, aile konusunda da arkaik düzenleme üzerine. Bu düzenlemeler komisyondan geçirilmiş, genel kurula getiriyorlardı ki deprem bu hesapları altüst etti. Meclis seçimi gündeme aldı ve seçime gidildi, o düzenlemeler kaldı. O nedenle yok 50 artı 1’miş, 40 artı 1’miş bunlar onlar için kolay şeyler. Şimdi iki düzlemde yürüyor bu şeyler.
Anayasal düzlemde 2017’de yaptıkları şey siyasal egemenliği ele geçirmekti. ve siyasal egemenliği iki kişi ele geçirdi. Kimler olduğu belli. Adlarını zikretmeme gerek yok. Birincisi sarayda oturan, ikincisi de Ferdi Tayfur’u dinleyen zat.
Siyasal egemenliği ele geçirmek ne demek? Tek örnekle yetineceğim. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Bu egemenlik altıncı maddenin Son cümlesi: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.” Şimdi, bakan atıyor. Bakanı görevden alıyor. Ondan sonra diyor ki, af talebinde bulundu, af talebi kabul edildi. Resmi gazetede yayımlanıyor. Bu tamamen bu maddeye aykırı. Fransa’da olsa bu, Almanya’da olsa şekil bakımından anayasaya aykırı iptal edilir. Böyle bir tasarruf mümkün değil.
Ama o, “Ben devletin üstündeyim. Ben anayasanın üstündeyim. Ben kullanırım.”
Şimdi dolayısıyla ben buna siyasal egemenliğin gasbı diyorum. 2017 uygulamasında cumhurbaşkanı, parti genel başkanı olunca siyasal egemenliği kaybettik. Cumhurbaşkanı bunu tepe tepe kullanıyor. Şimdi sıra toplumsal egemenlikte. Toplumsal egemenlikte yani totalitarist toplumsal egemenlik ne demek? Teğmen diyor! Teğmen kılıçla konuşur, Ama Diyanet İşleri Başkanı kılıçla Ayasofya’ya çıkıyor, buna suspus, teğmen kılıç çatıyor, o zaman kıyamet kopuyor.
Yorumlar kapalı.