Genel olarak siyaseti, toplum sosyolojisini doğru okuma sanatı olarak tanımlamak herhalde yanlış olmayacaktır. Bu açıdan bakıldığında, siyasi partilerin başarılı sonuçlar elde edebilmeleri için kendi toplumlarının sosyolojik yapısını, değerlerini, kimliklerini dikkate alarak siyaset yapmaları elzemdir diyebiliriz.
Bu çerçevede, Türkiye’nin iki ana eksenini oluşturan AK Parti ve CHP’nin Türkiye sosyolojisinde nasıl bir yere tekabül ettiğine yakından bakmakta yarar var.
Hakkaniyetli olmak gerekirse, AK Parti’nin özellikle ilk on yılında toplumun önemli bir kesimine dokunduğunu, taleplerini, beklentilerini büyük oranda karşıladığını söylemek gerekiyor. Bugüne kadar elde ettiği seçim başarıları da bunun en önemli göstergesidir. Ama ne yazık ki sonrasında toplumla gönül bağları zayıfladığı ve giderek bir ‘devlet partisi’ haline dönüştüğü için de başarı grafiği düşmeye başladı.
Ancak AK Parti’nin başarı grafiği düşmesine rağmen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın siyasal gücü ve manevra kabiliyeti yüksek olduğu için gerek ülke içindeki gerekse bölgemizdeki gelişmeleri, siyaseten pozitif bir algıya dönüştürebiliyor. Ayrıca geçmişte Suriye konusundaki hatalarına rağmen, şu anda Suriye muhalefetinin başarısına ilişkin yaklaşımının önemli olduğunun altını çizmek gerekiyor.
CHP ise tam tersine geleneksel kodlarına sadık bir parti… Bu durumun olumlu bir tavır olduğunu da söyleyebilirsiniz elbette. Öyle ya, ilkelerine bağlı olmak neden negatif bir şey olsun ki…
Ama mesele bu kadar basit değil, yeni gelişmeleri okuyamazsanız, statükocu bir yapıya da rahatlıkla evrilebilirsiniz.
İşte CHP tam da böyle bir ikilemle karşı karşıya. Geleneksel ezberlerini bozmaya cesaret edemediği için, toplumdaki farklılıkları okuyamıyor, okuyamadığı için de toplumsal hafızada yeterince ‘güven’ duygusu oluşturamıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin ezberlerini bozması açısından “helalleşme” mottosuyla çok önemli değişim adımları başlatmıştı. Ama ne yazık ki gerek CHP içindeki çelik çekirdek gerekse partiye destek veren sol medya bu değişime asla itibar etmedi. Aslında Özgür Özel’in 31 Mart gecesi yaptığı açıklamalar da önemliydi, ancak değişim çizgisi zenginleştirilemediği için şu anda geleneksel CHP algısı ön plana çıkmış gibi duruyor.
Nihai bir gösterge olmayabilir belki ama toplumda, CHP’nin 31 Mart başarısını yeterince içselleştirerek siyasal bir hamleye dönüştüremediği algısı var.
Mesela Suriye konusu… Biliyoruz ki HTŞ öncülüğündeki Suriye muhalefeti harekata giriştiği tarihten on gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esad’a ‘barış eli’ uzatıyordu. Aynı şekilde Özgür Özel de Esad’la görüşme gayreti içindeydi. HTŞ’nin başarısı netleştikçe Erdoğan son derece esnek bir siyasal hamleyle başarıya ortak olma yolunu seçti. CHP ise kelimenin tam anlamıyla sessizliğe gömüldü.
Şu anda hiçbirimiz CHP’nin, Suriye’de olup bitenlerle ilgili ne düşündüğünü bilmiyoruz. İktidara talip olan bir partinin bu konudaki suskunluğu hiç hayra alamet değil…
Genellikle CHP’nin hinterlandında yer alan kesimlerin ortak kanaati, “Esad’ı ABD ve İsrail’in desteği ile devirdiler, bizi Taliban’a komşu ettiler” şeklinde. Herhalde yeryüzünde bundan daha palavra bir yaklaşım olamaz.
Yorumlar kapalı.