19 Ekim 1995’te İstanbul Avcılar’daki evinden gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Fehmi Tosun’un akıbetinin sorulduğu açıklamada, “Geçmişte işlenen insanlığa karşı suçlara ilişkin hakikati bilme, her toplumun vazgeçilemez hakkıdır. Bu bağlamda, devletlerin bu tür suçları aydınlatma ve sorumluları cezalandırma yükümlülüğü vardır. Devletler, bu yükümlülüklerini yerine getirdiği kadar ceza adalet sistemlerinin caydırıcılık kapasitesini güçlendir ve suçun tekrarını önlerler” denildi.
Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:
“1021 haftadır söylediğimiz gibi, Türkiye’de devlet, zorla kaybetmeler söz konusu olduğunda gerçekleri aydınlatma yerine inkar ediyor. Ağır insan hakları ihlallerin faillerini cezalandırmıyor, aksine koruyor. Bu nedenle, ceza adalet sistemi caydırıcı ve suç önleyici etkisini kaybediyor, adalet, yalnızca mahkeme duvarlarında yazılı bir ifadeden ibaret kalıyor.
İç hukuk yollarından sonuç alamayan aile, AİHM’e başvurdu. 2003 yılında sonuçlanan davada, hükümet AİHM’e verdiği savunmada “Hükümetimiz, Fehmi Tosun’un kaybolması olayının meydana gelmesinden dolayı üzgündür. Bir kimsenin kaybolması olayı hakkındaki soruşturmanın eksik yapılmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin ihlalini oluşturduğu kabul edilmektedir.” dedi.
AİHM’de Fehmi Tosun’un yaşam hakkı ihlali ile ilgili devletin sorumluluğunu kabul eden AKP iktidarı Fehmi Tosun dosyasında etkin bir soruşturma yapılmasını sağlama yükümlülüğünü yerine getirmedi. Zamanaşımı gerekçesiyle takipsizlik kararı verilen dosya kapatıldı. Takipsizlik kararlarına yapılan itirazlar reddedildi. İdari ve yargısal yollarının tamamını tüketen aile, Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurudan da sonuç alamadı.
Fehmi Tosun’un gözaltında kaybedilişinin 29.yılında, adli ve siyasi makamlara sesleniyoruz: Zamanaşımının arkasına saklanmayın, Fehmi Tosun’un akıbetiyle ilgili etkin bir soruşturma ve kovuşturma yapma yükümlülüğünüzü yerine getirin.
Yorumlar kapalı.