Suriye’de yaşanan gelişmelerin Türkiye açısından hayati önemde olduğunu ifade eden Davutoğlu, yalnızca Kuzey Suriye’ye odaklanmanın yetersiz kalacağını, Şam merkezli güçlü bir strateji geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Türkiye’nin Suriye’de dört kritik şehirde başkonsolosluk açması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, bu merkezlerin askeri ve diplomatik açıdan güçlendirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Canlı yayın sırasında Dürzi lider Velid Canbolat ile yaptığı telefon görüşmesini de paylaşan Davutoğlu, Canbolat’ın Suriye’deki Dürzi-Sünni geriliminin Beyrut’a sıçramasından endişe duyduğunu aktardı. Bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin inisiyatif alması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, Dürzi meselesinde arabulucu rolünün İsrail’e bırakılmaması gerektiğini belirtti.
Çözüm sürecine de değinen Davutoğlu, bölgesel istikrar ve iç barış açısından sürecin bir an önce yeniden başlatılması gerektiğini söyledi. Bu kez sürecin başarısı için toplumsal ve siyasi zeminin daha uygun olduğunu savunan Davutoğlu, MHP ile DEM Parti’nin bazı başlıklarda ortaklaşabileceği bir zeminin oluşmasının önemli bir fırsat sunduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanlığı makamının partiler üstü bir pozisyonda olması gerektiğini dile getiren Davutoğlu, “Yarın bir dış güçle savaş çıkarsa askerimizin hangi partiye oy verdiği önemli değil” diyerek birlik mesajı verdi. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye’de kutuplaşmayı artırdığını savunan Davutoğlu, bu yaklaşımın hem siyaseti hem de devlet kurumlarını zayıflattığını ifade etti.
Türkiye’nin bölgesel krizlerin çözümünde akil bir rol üstlenmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, Atina’da katıldığı bir forumda dünya liderliği açısından büyük bir vizyon eksikliği olduğunu dile getirdiğini aktararak, Türkiye’nin bu boşluğu doldurabilecek bir ülke olması gerektiğini sözlerine ekledi.
Davutoğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle;
“İsrail bölgede bütün ülkeler için tehdittir. Türkiye’yi açık hedef gösteriyorlar. Bütün İsrail basınını takip ediyorum ben. Trump’ın yönetime gelmesiyle İsrail’de bir özgüven oldu. İstediğime saldırırım, istediğim başkenti vururum… İsrail BM’nin ürettiği bütün ilkeleri çiğnedi. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tespit ettiği bütün insanlık suçları işlendi. İsrail’in tehdit olarak görülmesi son derece normal. 5 yılda bir yenilenen Milli Güvenlik Stratejik belgemiz bu yeni duruma göre uyarlanmalı.
Dünyanın bütün uluslararası örgütleri çatırdıyor. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik tutumu, İsrail’in tutumu bunlara bakıldığında Türkiye’nin yeni bir stratejik belgeye ihtiyacı var. Orta Doğu’nun dengelerini Türkiye, İran, Mısır oluşturuyor. İçerde de bir üçgen var; Suriye, Suudi Arabistan, Irak. Daha da küçük üçgen var; Ürdün, Lübnan, Filistin. İsrail her zaman en dışarıdaki üçgeni kontrol etmek ister. Bunlardan birini müttefik görmek ister. Nasır, Mısır’da otururken ve İsrail karşıtlığı yaparken, İran’da şah, İsrail yanlısıydı. Türkiye’nin daha dikkatli bir politikası vardı. 2012’de Mursi döneminde Türkiye ile Mısır çok yakınlaştı. İran’da şah devrildi, İsrail İran karşıtı bir tutum sergilerken Mısır, Camp David ile sistemin içerisine sokuldu. İsrail’in hep gözettiği Türkiye’dir. Bizim takip ettiğimiz politikalarda İsrail ile Suriye görüşmeleri de yaptık. Suriye adına Golan’ı kurtarmak için görüştük. Bu dönemde Türkiye’nin bölgede lider konumda olması İsrail’i çok tehdit etti. İçerideki ikinci üçgene bakıldığında da Suriye ile Irak aynı anda İsrail’e düşmandı ama birbirleriyle de hiç dost olmadılar. Suudi Arabistan’da da Amerika etkisi vardı. Ürdün, Lübnan, Filistin’de de aynısı… Bu denge Filistin’de Hamas etkili olmaya başlayınca Lübnan’da da İsrail karşıtlığı yükselince bozuldu. Ürdün tek taraflı olarak İsrail ile yürüttüğü ilişkilerde zorlanmaya başladı. İsrail bütün dengelerle oynayabilecek kapasiteye ilk kez ulaştı. Bunda Arap dünyasındaki bölünme, Baas rejiminin çökmesi etkili oldu. Bunda İsrail başarısı kadar bölgedeki ülkelerin kendi aralarındaki problemleri çözememelerinin büyük bir etkisi var.
İran’ın bu kadar zayıf düşmesi iyi bir şey değil. Ama aynı zamanda İran’ın her Sünni-Şii geriliminde mezhepçi bir tutumla Arapları tahrik etmesi de iyi bir şey değil. Lübnan Cumhurbaşkanı krizini 2002’de biz çözdük. Çünkü İran’la Suriye ile ilişkilerimiz vardı. Suriye’de son 8 ayda olanlar, orada yaşananlarla ilgili en çok bedel ödeyenin Türkiye idi. Ancak Türkiye bugün Suriye’de istediğimiz kadar ilişki kurabilmiş değil. Mesela Dürziler… Suriye’de büyük bir kargaşa var ve Türkiye’nin burada kimseye inisiyatif bırakmaması lazım.















Yorumlar kapalı.