Başlangıçta sadece tatil için alınan bu arazi, komşu arazinin sahibiyle yaşanan bir anlaşmazlık üzerine bambaşka bir boyut kazandı. Komşusunun “Satarım ben burayı” demesiyle, Atabay “Ben de alırım” diyerek atıl durumdaki bu araziyi de satın aldı. Böylece, 20 dönümlük araziye 4 bin elma fidanı dikerek, burayı bir elma bahçesine dönüştürmeye karar verdi.
Elma üretimi başlangıçta sadece kendi ihtiyaçları için planlanmıştı. Ancak, ağaçlar büyüyüp yıllık 40 ton gibi ciddi bir rekolteye ulaşınca, bu elmaların tüketimi de büyük bir mesele haline geldi. Atabay, bu durumu şöyle özetledi: “İlk başta sadece kendimize yetsin istedik ama 40 ton elma üretince işler değişti. Yakın çevremize, köylülere, tanıdıklara elma dağıttık. Yine de bitmeyince, elmalardan sirke ve pekmez yapmaya başladık.”
Bu süreçte, Atabay ve ailesi elma ürünlerini markalaştırma kararı aldı. “Biz yapıyoruz, hekimler yapıyor; dolayısıyla biraz farklı olsun, sertifikalı ve ilaçsız yapalım dedik” diyen Atabay, bu çabalarını bir marka altında topladıklarını belirtti.
Bahçe işleri ise Atabay için hem bir öğrenme süreci hem de fiziksel bir meydan okuma oldu. Sinop’un “Türkiye’nin en mutlu şehri” olduğunu belirten Atabay, burada çalışacak insan bulmakta zorlandığını ifade etti. Bu nedenle, Isparta’ya giderek budama işini öğrenmek zorunda kaldı. “Bahçenin yüzde 90 işini neredeyse tek başıma yapıyorum” diyen Atabay, budama ve diğer bakım işlerini kendi öğrendiği yöntemlerle uyguluyor.
Kenan Atabay’ın emeklilik sonrası hikayesi, bir yandan doğayla iç içe huzurlu bir yaşam arayışını, diğer yandan ise beklenmedik bir girişimcilik öyküsünü barındırıyor. Her yıl daha iyiye giden bu elma bahçesi, Atabay için sadece bir uğraş değil, aynı zamanda yeni bir yaşam tarzı haline gelmiş durumda.
Yorumlar kapalı.