Milat, Diriliş Postası gibi daha ‘koyu’ gazeteler mevzuya pek alaka göstermiyorlar misalin. Perhizdeler.
Yeni Şafak, Sabah vs. ise hem siyasi muarız kabul ettikleri bazı yerli popüler simaları sıkıştırmak ve bir kültürel dayak atmak için ergonomik buluyorlar mevzuyu hem de milletin temel gündeminden kaçabilmek için kullanışlı bir patika döşüyorlar ondan… Enflasyon faizle beraber yükselirken, fiyatlar erir başta yiyecek olmak üzere tüm temel gereksinimler fahiş maliyetlere tırmanırken Cem Yılmaz’ı, Şahan Gökbakar’ı filan “Hani, Disney’e de sesinizi çıkarsanıza” diye içtimaya çağırmakla oyalanmak… Âlâ. Fevkalade.
Fakat çabayı bu kadarcıkla kalmayanlar da var.
Dün gece Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi üzüntüye turu maçını yayınlayan D-Smart kanalının spikeri, ara ara “Geldikleri gibi giderler” diye slogan atıyordu. Yok, Litvanyalı rakip için değil, Disney+ için söyletiyorlar bunu spikere. Mustafa Kemal’in, İstanbul’da demirlemiş işgal donanması için söylediği lafları, Disney+ platformuna karşı yine dolaşıma sokma dahisini Mustafa Varank gösterdi ilk. Demirören’in D-Smart platformu da pek hoşlanmış bunu, bir kampanya sloganına çevirmiş. Bu yabancılar geldikleri gibi giderler demeye getiriyor ve sonra ilave ediveriyorlar: “Türkiye’nin tek yerli ve ulusal dijital platformu D-Smart”… Ne anti-emperyalizm ama! Ülkenin ormanına, akarsuyuna, madenine, limanına, tümce kaynaklarına yedi düvelin tekelleri üç otuz paraya girerken akla gelmeyenler, bu dijital platform müzakeresinde gelivermiş. Bir yandan Disney’e boykot, abonelik iptali kampanyaları, bir yandan “tek yerli ulusal biziz” reklamları. Demirören Grubu’nun diğer tümenleri de işin içinde elbette. Milliyet gazetesi, büyük harfler ve kocaman puntolarla sür manşete çakmış sloganı: Geldikleri gibi giderler! Hemen altta bir paketçik “Boykot Çağrısı”. Kolicik de AKP de var, CHP de, Muharrem İnce de… İktidarıyla muhalefetiyle bu Disney+ işgalcisine karşı birleşilmiş! Yerli ulusal dijital seçeneğin gazetesi de bir dükkân tabelası gibi itinayla boyamış birinci sayfasını.
Bu işlerin gedikli markası Hürriyet durur mu, o da yapıştırmış manşeti: “Sen Ata’yı Film Kahramanı mı Sandın” diye sormuşlar ‘düşman’a! Kelebekçilere dahi “geldiği gibi gitmeli” yazılar yazdırılmış. “Azalıkları sonlandırın”, başlıkları… Bir ışıklı dükkân tabelası da Hürriyet gazetesinden. ‘Yerli-ulusal’ işveren fırsatı görmüş, satış uzmanlarını sahaya sürmüş. Gazetenin yayın rejisörü Ahmet Hakan da kin dolu bir yazı yazmış, başlık ateşi harlıyor: “Gidin Kötüle çetesine satın filmlerinizi dizilerinizi”!
“Bu utanç verici aşağılamaya hiçbirimiz dayanamayız” diyor, “İptallerle, boykotlarla, kampanyalarla…” gereken dersi vermeliymişiz. Tamam Ahmet ağabey, peki yerine hangi dijital platformu önerirsin?
‘Gardırop Atatürkçülüğü’ deyimini İlhan Selçuk kavramsallaştırmıştı. Batı hayranı, ulusa yabancı, snop bir karikatür olarak resimlediği bazı aydınları işaret ediyordu bu kavramla. Süresiyle ‘Tanzimat adamı’ diye de anılan bu karikatürün cumhuriyet versiyonu… İlhan Selçuk’a göre bunlar, kılığa elbiseye, şekle şemaile gelince Atatürkçü idi ama milletçilikte, devrimcilikte yoktular… Atatürkçülük geçer akçe yahut zoraki doğrultuyken, içini boşaltıp kalıbını sırta geçirmeyi kast ediyordu. Kapıları açan, krediyi, ticareti basitleştiren, meşruiyeti artıran bir kabuk…
Bu deyimi –elbette ters surat ederek– İslamcılar da çok kullandı. Natürel Ahmet Hakan da… Onlar reelinde tüm Kemalistleri kast ederek kullanıyorlardı ama bütünlemedeki sert işaret “biz şunları kast ettik” diye takiye etmelerini de sağlıyordu.
Hatta Ahmet Hakan’ın son 10 Kasım yazısının başlığı da şöyleydi: “Gardırop Atatürkçüsü olmamak için yapılması gereken 12 şey”… Öteki 11’i her zamanki vasat maddelemeler, ama sonuncusu sanki bugün bir başka görünüyor göze: “Ekonomik bağımsızlığa erişmeyi büyük mesele edeceksin.”
Neyse, hayırlı işler…