Yaşı 85’e gelmiş ve artık bu dünyada yaşayacağını yaşamıştır diye düşünerek kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Ama olmuyor.
Olmuyor, çünkü mesele herkesin ölümlü olduğu bu dünyadan, bu son yolculuğun nasıl gerçekleştiği konusuna kilitleniyor. İşte tam orada tıkanıyorum.
***
Pandeminin başladığı dönemlerde çok sevdiğim Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın’dan telefon gelmişti. “Babam seninle görüşmek istiyor” dediğinde karşımda muhteşem bir büyüğüm vardı. Adeta telefonla konuşurken eğilerek saygıda bulunduğumu hatırlıyorum.
“En kısa zamanda elinizi öpmeye geleceğim” dedim ama maalesef… Yetişemeden pandemide son yolculuk gelip çatmıştı.
İşte o muhabbet içimde kaldığı için bir ay önce Babam “Aykut Erdoğdu’yu tanıyor musun? Ben onu çok seviyorum” dediğinde kendisine Aykut Beyin telefonunu iletmiştim. Lakin kendisi o numarayı kaydedememiş ki, sonradan sorduğumda arayamadığını söyledi. Ben de samimiyetine güvenerek Aykut Erdoğdu’yu bayramda arayıp Babamın dileklerini ilettim.
“Sen hemen kapat, ben Süleyman Amca ile konuşacağım” dediğinde Babamın isteğinin yerine gelmesine çok sevinmiştim. Nitekim o konuşmada yanında bulunan akrabam Babamın ağlamaklı olduğunu söyledi.
Bu küçük anıyı neden anlatıyorum: Babam bayram tatilinde mide rahatsızlığı ile istifra etmeye başlıyor. Nerede ise her gün Terme ve 2 kez de Samsun’da hastane acillerine başvuruyor. Tek şikayeti mide yanması ve kusma…
Hatta bayram tatili bittiğinde 15 Nisan günü doğrudan acil dışında doktora da gidiyor. 6 gün süren istifra hali geçmediği için yavaş yavaş halsizlik başlıyor. Lakin sağlık sistemimiz bir sorun görmüyor ve 6 gün tabiri caiz ise “bir şeyin yok” diyorlar. 7. gün bu süreç neden uzadı acaba, sağlık sorunu ciddi mi diye kalkıp Samsun’a gidiyorum ve yolda iken yine acile kaldırıldığını öğreniyorum.
6 gün “bir şey yok” denilen Babam için 7. gün adeta “umut yok” denildi. Ve 8. gün vefat etti.
***
Yorumlar kapalı.