Evrensel olanlarından biri insan beyninin kalıtsal bir düşünme biçimi olan örüntü görme yeteneği.
İnsanoğlu bu yetenek sayesinde vahşi doğadaki risklerden kendisini korumuş. Ormanda gördüğü karartının vahşi bir hayvan olduğunu düşünmek gibi. Bu yetenek de o yüzden evrim sürecinde körelmemiş, gelişmiş.
Ama bu yeteneğimiz aynı zamanda bir zaafımız da.
Çünkü beynimiz çözemediği meseleleri bir örüntü kurarak çözüyor ve böylece kendimizi güvende hissediyoruz.
Bazen aralarında örüntü bulduğumuz o noktalar aslında tesadüfen oradalar, onları biraraya getiren bir bağlam pratikte yok ama beynimiz o bağlamı yaratıyor.
Bir bulutta hayvan figürü görmek ya da tam ne dediğini anlayamadığımız bir seste, birinin yönlendirmesiyle anlamlı kelimeler duymak gibi.
Tabii bir de karmaşık siyasi ve güncel olaylarla ilgili komplo teorileri kurmak gibi.
Beynimiz bu kalıtsal yeteneği sayesinde bize olmayan ilişkiler kurdurarak, günün sonunda bizi güvende hissettirirken, yanıltıyor.
İkinci düşünce sorunumuz ideolojik yani evrensel tarafları olsa da özellikle bizim bölgemizde popüler.
Buna özetle “Büyük güç bağımlılığı” denebilir. Bir çeşit hayranlık ve nefret duygusunu ifade ediyor burada bağımlılık. Aynı zamanda bir aşağılık kompleksini, kurban psikolojisini de…
Bu bakış açısına göre tarihsel aktörlük sadece büyük güçlere ait bir yetenektir.
İnsanlar, toplumlar, devlet dışı sivil aktörler, yerel unsurlar aktör olamazlar. Ancak kullanılırlar, yönlendirirler, kandırılırlar.
Ama asla kendi iradeleriyle ve güçleriyle bir momentum yaratamazlar, yoldaki taşı yerinden hareket ettiremezler. Eğer kayda değer bir tarihi eylem varsa, bu mutlaka büyük güçlerin eseridir, oyunudur ya da yönlendirmesidir.
Yorumlar kapalı.