Türkiye ekonomisindeki son gelişmeler, uygulanan politikaların etkileri ve vatandaşın içinde bulunduğu durum, Ekonomist Soner Gökten tarafından Tele1 ekranlarında sunucu Bilge Hanım’ın sorularına verdiği yanıtlarla masaya yatırıldı. Gökten, hem makroekonomik verileri hem de sokaktaki gerçeği gözler önüne seren çarpıcı analizlerde bulundu, önemli çözüm önerileri sundu.
Sıkılaşma Politikası ve ‘Kaymak Tabaka’ Gerçeği
Ekonomideki sıkılaşma adımlarının kira fiyatlarında reel olarak düşüş başlattığını ve sanayiyi zor durumda bıraktığını belirten Gökten, bu sıkılaşmanın talep üzerinde aşağı yönlü bir dezenflasyonist etki yarattığını kabul etti. Ancak asıl problemin, gelir dağılımının bozulmasıyla ortaya çıkan ve “kaymak tabaka” olarak adlandırdığı yaklaşık 15 milyonluk bir kesimin elindeki para olduğunu söyledi. Bu kesimin parasının, yüksek faiz sayesinde kartopu gibi sürekli büyüdüğünü vurgulayan Ekonomist Gökten, bu faiz gelirinin talep üzerinde aşağı çekici bir etki yaratmadığını, aksine bu 15 milyonun talebinin bile Türkiye’deki tüm perakende ticari hayata yettiğini ifade etti. Faizler düşmeye başlasa dahi bu kesimin finansal okuryazar olduğunu ve tahvile veya borsaya yöneleceğini, dolayısıyla paralarının her türlü artmaya devam edeceğini öne sürdü.
Servet Vergisi Önerisi: “Zenginin Vergi Vermediği Bir Ülkeyiz”
Peki bu durumda ne yapılmalı? Soner Gökten’den tartışma yaratacak bir öneri geldi: Maliye politikasında katı bir kararla servet vergisi alınması lazım. Mevduattan alınan stopaj vergisinin, 30 bin lirası olanla 100 milyon lirası olan arasında aynı oranda olmasını eleştiren Gökten, bunun kademeli hale getirilmesini savundu. Örneğin, 100 milyon lirası olandan yüzde 35 stopaj alınabileceğini belirtti. Buna karşı çıkıp dövize yönelebileceklere ise, dövizin reel olarak zarar ettireceği uyarısıyla yanıt verdi. Gökten, Türkiye’yi “zenginin vergi vermediği, dar gelirli fakirin ise sürekli vergi altında ezildiği bir ülke” olarak tanımlayarak mevcut vergi sistemini sert bir dille eleştirdi. Çözümlerin basit olduğunu ancak niye uygulanmadığının siyasi tercihlerle ilgili olduğunu belirtti.
Kredi Garanti Fonu (KGF) Yeniden Gündemde: “Bu Ne Perhiz Bu Ne Lahana Turşusu?”
Son dönemde iş dünyası ve sanayicilerden gelen şikayetlerin artması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “tulumbaya su dökme” benzetmesiyle Kredi Garanti Fonu (KGF) uygulamasının yeniden devreye alınacağının anlaşıldığını belirten Bilge Hanım, parasal sıkılaştırma varken bir yandan da KGF ile para dağıtılmasının çelişki yaratıp yaratmadığını sordu.
Soner Gökten, bu durumu “Bu ne Perhiz bu ne lahana turşusu” sözleriyle özetleyerek, parasal sıkılaştırma yapılırken bir yandan KGF ile kredi pompalama planını eleştirdi. KGF’nin ilk uygulanmaya başladığı dönemleri “NAS ekonomisinin başlangıcı” olarak yorumlayan Gökten, o dönemde KGF başkanının banka yöneticileri tarafından ayakta karşılandığını ancak fonun amacından saptığını söyledi. Özel bankaların KGF’yi batık kredilerini kurtarmak için kullandığını iddia eden Gökten, o dönemde KGF ile kredi alan iş çevrelerinin çok mutlu olduğunu ve NAS politikası döneminde bu kredileri dolar veya arsa alımı gibi reel ekonomiye katkısı olmayan yatırımlarda kullandığını belirtti. Gökten’e göre, KGF ile alınan paralar şirketleri destekleme adı altında patronları zengin etti. Yüksek faize şimdi ses çıkaran iş dünyasının, KGF ile para alırken neden “Bu ülke kötüye gider” demediğini sorguladı. Özellikle tekstil, inşaat gibi katma değeri düşük, ranttan beslenen çevrelerin o zaman ses çıkarmadığını düşündüğünü ekledi.
Yeni KGF Nasıl Olacak? Duyumlar ve Sakıncalar
KGF’nin nakit kredi vermediğini, bankadan kredi almanız için teminat sağladığını hatırlatan Gökten, yeni KGF uygulamasına dair aldığı duyumları paylaştı. Duyumlara göre yeni KGF musluğu sadece kamu bankaları nezdinde çalışacak, özel bankalar KGF destekli kredi veremeyecek. Ayrıca, teknik iflasla karşı karşıya kalan şirketlere bir bakıma sermaye güçlendirme şeklinde olacağına yönelik bir çalışma yapıldığı bilgisini verdi. Bu iki noktanın önceki uygulamadan ayrılan olumlu yönler olduğunu kaydetti.
Ancak daha önemli bir noktaya dikkat çekti: Konuşulan 30 milyar TL gibi bir rakamın şu anki ihtiyaç için “hiç büyük gözükmediğini” söyledi. Bu durumun, selektif (seçici) olarak belli KOBİ’lerin kurtarılmaya çalışılacağı anlamına gelebileceğini belirtti. Gökten, selektifliğin çok önemli olduğunu vurgulayarak, KGF’nin kötüye kullanımının engellenmesi gerektiğini, gerçekten gelecekte büyüme potansiyeli olan, katma değerli iş yapan, özellikle araştırma geliştirme ve savunma sanayi kökenli KOBİ’lere kullandırılması halinde işe yarayacağını ifade etti. Aksi halde, yani önceki gibi kurtarılmaması Türkiye ekonomisi için elzem olmayan şirketlere ya da tırnak içinde “yandaşlara” kullanılırsa, önceki uygulamadan hiçbir farkı kalmayacağını söyledi. Sözcü yazarı Erdal Sağlam’ın da 2017’deki KGF uygulamasının enflasyonist etkilerine dikkat çektiğini hatırlatarak, aynı hataların yapılmasının durumun vahametini artıracağı uyarısını aktardı.

















Yorumlar kapalı.