Yeni sistemin temelinde elektrik enerjisiyle yürütülen kimyasal bir süreç var. Güneş panelleri aracılığıyla elde edilen elektrik, su ve karbondioksit ile birleşerek asetat adı verilen bir maddeye dönüşüyor. Bu madde, bitkiler için adeta yeni bir “gıda” görevi görüyor.
Fotosenteze ihtiyaç duymadan beslenebilen bitkiler, bu yöntem sayesinde karanlık ortamlarda dahi büyüyebiliyor. Uzmanlara göre bu sistem, özellikle pirinç ve domates gibi ürünlerde umut vadeden sonuçlar verdi.
Elektrikli tarım, geleneksel tarıma kıyasla çok daha az alana ihtiyaç duyuyor. Normal fotosentez güneş enerjisinin yalnızca yüzde 1’ini kullanabilirken, bu yeni yöntemle enerji verimliliği katlanarak artıyor. Bu sayede çiftlikler gökdelenlerin çatılarında, şehirlerin bodrum katlarında ya da kurak bölgelerde bile kurulabilecek hale geliyor. Böylece tarıma ayrılan geniş araziler doğal yaşam alanlarına veya yerleşim alanlarına dönüştürülebilir.
İklim krizinin etkilerinin her geçen gün daha fazla hissedildiği bir dünyada, çevresel koşullardan etkilenmeyen tarım sistemlerinin önemi artıyor. Elektrikli tarım sayesinde yangın, kuraklık, sel gibi afetler gıda üretimini tehdit etmeyecek. Üstelik bu yöntemle su kullanımı minimuma iniyor, zararlı kimyasallara da ihtiyaç duyulmuyor.
Elektrikli tarım yalnızca bitki üretimiyle sınırlı değil. Asetat ile beslenebilen mantar, maya ve algler; yalnızca besin değil, aynı zamanda biyoyakıt, ilaç ve yapı malzemeleri üretiminde de kullanılabiliyor. Gelecekte et, geleneksel çiftliklerde değil, biyoreaktörlerde üretilecek. Bu sayede maliyetler azalacak, üretim daha sürdürülebilir hale gelecek.













Yorumlar kapalı.