Günümüzde kullanılan yolcu uçaklarında pencereler bilinçli olarak yuvarlak veya oval şekilde tasarlanıyor. Bunun temel sebebi, uçuş sırasında kabin içi ve dış atmosfer arasındaki basınç farkının uçak gövdesi üzerindeki etkisini en aza indirmek.
1950’li yıllara kadar uçaklarda köşeli pencereler yaygın olarak kullanılıyordu. Ancak bu tasarım, yüksek irtifalarda uçan bazı uçaklarda gövde çatlakları ve yapısal arızalara yol açtı. Özellikle 1954 yılında, İngiliz yapımı De Havilland Comet model yolcu uçaklarında yaşanan kazalar, pencerelerin tasarımında köklü bir değişiklik yapılmasına neden oldu.
Oval pencereler sadece güvenlik açısından değil, aynı zamanda aerodinamik olarak da avantaj sağlıyor. Yuvarlak hatlar, hava akışını daha düzenli hale getirerek türbülansın etkisini azaltıyor ve uçuşun daha stabil olmasına katkı sağlıyor. Ayrıca bu tasarım, uçak gövdesinin uzun ömürlü ve dayanıklı olmasını da destekliyor.
Uçaklar irtifa kazandıkça dış ortam basıncı düşerken, kabin içindeki basınç sabit tutuluyor. Bu durum, uçak gövdesi üzerinde büyük bir stres oluşturuyor. Eğer pencereler dikdörtgen veya kare şeklinde olsaydı, köşelerde basınç yoğunlaşarak metal yorgunluğuna ve yapısal zayıflıklara neden olabilirdi.
Yapılan araştırmalar, köşeli pencerelerin basınç değişimleri nedeniyle stresin belirli noktalarda yoğunlaşmasına sebep olduğunu ve bunun uçak gövdesinde kritik çatlaklar oluşturduğunu ortaya koydu. Bu kazaların ardından havacılık mühendisleri, stresin daha eşit dağılmasını sağlayan oval ve yuvarlak pencereleri standart hale getirdi.
Kısacası, uçak pencerelerinin oval olması, hem yolcu güvenliğini artıran hem de uçak gövdesinin dayanıklılığını koruyan kritik bir mühendislik detayı olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde kullanılan modern yolcu uçaklarında bu tasarımın tercih edilmesi, havacılık sektörünün geçmişten aldığı derslerin ve gelişen mühendislik çözümlerinin bir sonucu.















