“Ülkemizde enerji imalinde fosil yakıtlar hali hazırda teşvik ediliyor. İşletilen enerji santrallerine ise teftişler sıkı bir biçimde hakikatleştirilmemekte ve maden ruhsatları rastgele bir tasarı olmaksızın firmalara verilmektedir. Arazi tasarılaması, kentleşme ve ormanların yıkım edilmesi pek çok meseleyi birliktesi getirmektedir. Bir öbür deyimle etrafın negatif etkilenebileceği hemen hemen her alanda etrafın “korunması” değil “kullanılması” kavrayışı ülkemizde dominanttır.”
Dünya Natürel Kaynaklar Enstitüsü’nün yaptığı araştırmayı ve DSİ bilgilerini de önergesinde paylaşan Bülbül, “Türkiye ‘yüksek derecede su kasveti sürükleyen ülkeler’ arasında yer alıyor. Acelelikle bir su siyaseti oluşturulmaz ise de araştırmalar 2040 senesinde Türkiye’nin de içinde olduğu 44 ülkedeki su kaynaklarının arzı karşılayamayacağını gösteriyor. Başka Bir Deyişle suya ulaşım ciddi bir süratle tehdit altında girmiş gidişattadır. DSİ’nin bilgilerine göre ise, Türkiye’de şahıs başına düşen senelik su ölçüyü 2000 senesinde 1652 metreküp iken geçen sene 1322 metreküpe gerilemiştir. Ayrıca TÜİK, Türkiye popülasyonunun 2030 senesinde 100 milyona erişeceğini öngörmektedir. Bu vaziyette, şahıs başına düşen su ölçüyü ihtiyat alınmaz ise oldukça gerileyecektir. Bir öbür yandan kullanılabilir suyun %70’i tarımda harcanmaktadır. Bu kapsamda yiyecek imali de tehlike altındadır. Çok büyük bir tehditle karşı karşıya olduğumuz sarihken bu mevzuda kamu siyasetleri hali hazırda oluşturulmamaktadır” dedi.
Her sene barajların doluluk oranlarının düştüğüne, rezervlerin eksildiğine dikkat toplayan Bülbül, bu kapsamda belediyelerin alabileceği temkinlerin yanı gizeme su lekeliliğinin önlenmesi, su havzalarının korunması, atık suların arıtımının sağlanması ve yağmur sularının değerlendirilmesi gibi su yönetimi mevzusunda ele alınması gereken milli bir su siyasetinin oluşturulmasının lüzumluluk olduğunu belirtti. Bülbül, “Bunun zorunlu iyileştirme siyasetlerinin ve temkinlerin tanımlanması araştırma komiteyi kurulmadı” dedi.