Komisyon görüşmelerine başlanılmadan önce Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar tablosunu içeren raporun zamanında dağıtılmamasının büyük bir eksiklik yarattığını daha önceden ifade ettiğini belirten Türeli, aynı durumun 2025 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı için de geçerli olduğunu, bu dokümanlarda ayrıntılı bilgiler olduğunu, bütçenin görüşülmesine geçilmeden önce buradaki bilgilerin en az birkaç gün önce komisyon üyelerine ulaştırılması gerektiğini, bunun daha sağlıklı bir görüşme sistematiği açısından gerekli olduğunu vurguladı.
Orta Vadeli Programın (OVP) bütçenin de çerçevesini oluşturan üç yıllık bir plan olduğunu ifade eden Türeli, “Bütçeler, ülkenin temel sorunlarını çözebilecek bir perspektife sahip mi? Yoksa geçmiş yılların bütçelerinde olduğu gibi, yalnızca enflasyon oranında artırılan harcamalar ve gelirler ile mevcut yapıyı değiştirmeden, müdahalede bulunmadan, var olan düzeni koruyup sürdürmeye mi odaklanılmış?” diye sordu.
Bütçenin, Türkiye’nin içinde bulunduğu kurumsal çöküş ve yapısal sorunları çözebilecek bir perspektife sahip olmadığını ifade eden Türeli, “Orta Vadeli Program, bir kalkınma programı değil, yalnızca bir istikrar programı ve dikkat çekici olan, OVP’nin 12. Kalkınma Planı ile olan ilişkisinin tamamen kopmuş olmasıdır. Hatırlarsanız geçen yıl bütçe görüşmelerinde, 12. Kalkınma Planı ile Orta Vadeli Program arasında bir karşılaştırma yapmıştım; çünkü 12. Kalkınma Planı, 2024-2028 yıllarını kapsayan beş yıllık bir süreci içerirken, OVP yalnızca bu sürenin ilk üç yılını (2024-2026) kapsıyordu. Geçen yıl, OVP’nin üç yıllık çerçevesi ile son iki yılın aslında birbirinden kopuk olduğunu söylemiştim. Hatta benzetme yaparak “Herhâlde OVP’yi başka bir kadro, kalkınma planını ise başka bir kadro hazırladı; çünkü ikisi arasında bağlantı yok,” demiştim. Bu yıl gördük ki bu kopukluk daha da belirginleşti; eskiden beş yılın üç yılı OVP’yi kapsarken, şimdi dört yıl oldu ve kalan yıl ile de ciddi bir uyuşmazlık ve kopukluk bulunmakta.” Dedi.
Onikinci Kalkınma Planı ile OVP (2025-2027) hedeflerini mukayese eden Türeli; “Kalkınma planında öngörülen beş yıllık büyüme hızı ortalaması yüzde 5 iken, OVP hedefleri, büyüme açısından yüzde 4,25’e kadar düşüş gösteriyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) yeni raporunda 2024 yılı büyüme hedefini Türkiye için yüzde 3’e, 2025 yılı büyüme hedefini de yüzde 2,7’ye çekti. Bu verilere baktığımızda, 2024-2027 döneminde planın büyüme hedefleri gerçekleşmeyecek; 2028’de yüzde 10 civarında bir büyüme oranı beklenmekte ki bu, plandaki büyüme hızını yakalamak adına neredeyse imkânsız bir beklenti. İlginç olan, büyüme yavaşlarken, gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) ve kişi başına düşen gelirdeki artış öngörüsü. Plana göre, 2028 yılında GSYH 1 trilyon 589 milyar dolar olacaktı; ancak OVP’ye göre bu rakama bir yıl öncesinden, 2027’de 1 trilyon 774 milyar dolar olarak ulaşılacağı tahmin ediliyor. Kişi başına milli gelir ise 2028’de 17.554 dolar olacaktı, ancak OVP’ye göre bu rakam da 2027’de 20.420 dolar olacak. Bu nasıl mümkün olabilir? Sıcak para girişine dayalı yeni bir politikaya dönüş ve Türk lirasının değer kazanmasıyla bu rakamlar şişiriliyor gibi gözüküyor. Büyüme hızı yavaşlasa da dolar cinsinden milli gelir ve kişi başına düşen gelir bu hesapla artıyor. İstihdam artışı, kalkınma planında beş yıl için 4 milyon 984 bin kişi olarak öngörülmüş; yani yılda ortalama 997 bin kişi. Ancak OVP’de dört yıl için bu sayı 3 milyon 309 bin kişiye iniyor, yani ortalama yılda 827 bin kişiye düşüyor. Kalkınma planındaki rakama ulaşabilmek için, 2028 yılında 1 milyon 675 bin kişilik bir artış gerekli; bu ise neredeyse iki katı bir büyüme demek ve gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Cari işlemler dengesine bakıldığında, kalkınma planında 2028 yılında 2,8 milyar dolar açık öngörülmüşken, OVP’de 2027 yılı için 22,6 milyar dolar açık hedeflenmiş. Yani 2027’den 2028’e 20 milyar dolarlık bir cari açık farkı mı olacak?”dedi
Bu örnekleri, kalkınma planlarının önemini vurgulamak amacıyla verdiğini ifade eden Türeli, “Kalkınma planları beş yıllık bir perspektif sunarken, OVP de onun orta vadeli bir dilimini oluşturur ve yıllık programlarla tamamlanır. Ancak, kalkınma planı ile OVP arasındaki bu kopukluk, kalkınma planlarının çöpe atıldığını düşündürüyor. Buradan anlaşılıyor ki, önümüzdeki OVP’ler Türkiye’nin kalkınmasını sağlayacak programlar değil; sadece birer istikrar programı niteliğindedir. Şu anki OVP’nin temel hedefi dezenflasyon, yani enflasyon hızının düşürülmesi ve kontrol altına alınmasıdır. Ancak Türkiye’nin kalkınmaya ihtiyacı var. Geçmiş yılların planlarına baktığımda, neredeyse her planda Türkiye’nin büyüme hedefi yüzde 7 olarak belirlenmiştir; bazı yıllarda bu oran yüzde 8’e kadar çıkmıştır. Ancak OVP’deki hedefler oldukça düşük kalmaktadır.”dedi.
Tüm bu sürecin Cumhurbaşkanının “Faiz sebep, enflasyon sonuç” tezinin Merkez Bankası tarafından uygulanması ile başladığını ve bunun Türkiye’deki enflasyonun yüzde 19’dan yüzde 85’lere kadar yükselmesine yol açtığını belirten Türeli, “Döviz kurundaki artış, gelir dağılımındaki bozulma, yoksulluğun artması ve reel kesimin darbe alması bu politikanın sonucudur. Ekonomideki yavaşlama, sanayi üretimindeki düşüş ile büyüme hızındaki yavaşlama bize bu gerçeği gösteriyor. Ancak OVP’nin temel perspektifi dezenflasyon sürecine odaklanmaya devam ediyor; yapısal reformlar göz ardı ediliyor.OVP, Türkiye’nin büyüme yapısının yurt içi talebe dayalı olduğunu, daha çok özel tüketimin öncülük ettiğini belirtiyor. Ancak dış talep ve net ihracatın katkısı son derece sınırlı kalmaktadır. Cari açık, enflasyon gibi göstergeler göz önüne alındığında, OVP’nin ciddi bir yapısal reform içermediği açıkça görülmektedir. Orta Vadeli Programa (OVP) baktığımızda, 2025-2026-2027 yıllarında ekonominin yine büyük ölçüde yurt içi talebe dayalı olduğunu görüyoruz. Dış talebin ya da net ihracatın hemen hemen hiçbir katkısı yok, neredeyse sıfır düzeyinde. Cari açık ve enflasyon gibi göstergeler birbirine tutarsız, ayrıca orta vadeli programda ciddi bir yapısal reforma da yer verilmemiş.” dedi.
Kurumsal çöküş yaşanırken, devlet yönetiminin liyakatten uzaklaşmış bir hâlde olduğunu ifade eden Türeli, “Bu kriz, yalnızca ekonomik değil; sosyal, siyasal, etik ve ahlaki bir krizdir. Bütçeler, bu dengesizlikleri gidermek için bir araç olmalı. Bütçeler hem ekonomiye hem de sosyal hayata müdahale imkânı sunar. Ülkenin büyümesini ve kalkınmasını sağlamak, milli geliri artırmak, bu geliri daha adil dağıtmak, belirli sektörleri ve bölgeleri ön plana çıkarmak, sınıfsal dengeleri gözetmek bir bütçenin asli amaçları olmalıdır. Ancak bu bütçe, bu hedeflerin hiçbirini gerçekleştirmiyor.Vatandaşlar “Bu bütçede bizim için ne var?” diye soruyor. Ben de açıkça ifade ediyorum: Bu bütçede sizin için hiçbir şey yok. Bu bütçe, geçmiş yıllarda hazırlanmış bütçelerin bir benzeri olarak karşımızda duruyor. Türkiye büyük bir ekonomik kriz içinde olmasına rağmen, bu kriz görmezden gelinerek geçmiş bütçelerin hemen hemen aynı hali yine önümüze getiriliyor. Mevcut ekonomik yapının yarattığı dengesizlikler daha da artarken, bu dengesizliklerin çözümü için gerekli yapısal reformlara ne OVP’de ne de bütçede yer verilmiş. Türkiye’nin ithalata bağımlı üretim ve ihracat yapısını değiştirmek, kapsamlı bir vergi ve harcama reformu gerçekleştirmek şart. “Tasarruf tedbiri” diye bahsedilen önlemler ortada yok. İstihdam piyasasındaki sorunlar çözülmeli, imalat sanayisi Türkiye’de yeniden etkin hale getirilmelidir; çünkü imalat sanayisi, ekonominin lokomotif sektörüdür. Teknoloji yoğunluğu yüksek sektörlerin ekonomideki payı sadece yüzde 3, yıllardır aynı. Bu oran, sizin iktidara geldiğiniz dönemde de yüzde 3’tü, bugün de yüzde 3. Daha çok düşük ve orta düşük teknolojili sektörlerde kısmi bir artış var. Ancak, bunların düzeltilmediği ve değiştirilmediği bir yapının Türkiye’ye faydası yok.” dedi
Yorumlar kapalı.