* İkisi de iyi, Demirtaş’ı biraz zayıflamış gördüm. Tabii Kavala açısından ikinci bir üzüntüm de şudur, eşi bir profesör, Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışmış Ayşe Buğra Hanımefendi. Onunla da yüz yüze görüşmedik. Ama benim ona saygı duymamın yani eşine bağlılığı yanında, bizim çok değer verdiğimiz Tarık Buğra Han’ın kızı olması. Tarık Buğra yani romanlarıyla bizim gönlümüzde taht kurmuş bir insandır. Düşünce yapısı, şu su, bu su filan bir kenara ki onun en büyük eseri ‘Küçük Ağa’, sonradan TRT bunu dizi yaptı.
* Onlar için söyleyeceğim tek şey Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasıdır. Bu konuda geçmişte mesajlar verdim ve “İnşallah ben gidinceye kadar, çünkü ben izni bir ay kadar önce almıştım, tahliye olurlar ve evlerinde onları ziyaret eder, bir kahvelerini içerim” demiştim. Bu nasip olmadı ama sanıyorum ki önümüzdeki günlerde artık bu tahliyeler olacaktır.
Demirtaş’ın da Kavala’nın da tahliyelerini beklediğini vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:
* Hatta “Eşim 4 gündür burada tahliye bekliyordu” dedi. “Artık sen git” demiş Selahattin Bey. İnşallah bu gerçekleşirse ondan sonra bir araya geliriz. Ama ikisinde de hiç kimseye karşı bir kin yok, nefret yok. Ben asıl bunu hayret ettim. Şimdi aynı şeye ben maruz kalsam bir çıksam şuradan bana bunu yapanları filan yani normal insan böyle düşünür. 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’nde o kadar insanlık dışı muamelelere maruz kaldılar ki, kadınıyla erkeğiyle, onların bir kısmı belki daha çıkmayı düşündü. Bu kısmı sabretti, siyasete girdi. Siyasetteki o sert ve sivri dili kullananların çoğu o eziyeti çekenlerdir. Ama onlardan birisi mesela Ahmet Türk, onu unutmaya çalışıyor. “Ben bu ülkenin bütünlüğü için sadece barışa odaklandım” diyorlar. Çoğu da böyledir. Onlara hepimizin saygı duyması lazım.














