ABD’deki temaslarına ilişkin genel bir değerlendirme yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi:
“Cumartesi gününden bu yana oldukça yoğun bir programımız oldu. Ziyaretim vesilesiyle Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitabımızın yanında birçok temas gerçekleştirdik, muhtelif etkinliklere iştirak ettik. Genel Kurul görüşmeleri öncesinde 22 Eylül günü düşünce kuruluşu temsilcileriyle bir araya geldik. Aynı günün akşamında Türk Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi TASK’ın geleneksel akşam yemeğine iştirak ettik. Türk-Amerikan toplumunun ülkemizin çıkarlarını savunma noktasında yürüttüğü faaliyetleri takdirle takip ediyoruz. TAİK’in düzenlediği 15. Türkiye Yatırım Konferansı’nda Amerikan iş çevreleriyle istişarelerde bulunduk. Amerikalı girişimcilere ülkemizin sunduğu yatırım fırsatlarını anlattım. Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemine dair yol haritasını kendileriyle paylaştık. Amerika son iki senedir en fazla ihracat yaptığımız ikinci, en fazla ithalat yaptığımız beşinci ülke oldu. İkili ticaret hacmimiz geçtiğimiz yıl 30 milyar doları aştı. Toplam 100 milyar dolarlık ticaret hedefimize iyi bir planlamayla ulaşabileceğimize inanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz bu yılki Genel Kurul genel görüşmeleri ‘hiç kimseyi geride bırakmamak’ temasıyla yapıldı. Dün gerçekleştirilen açılış oturumunda Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitap ederek, insanlığı güvenli ve müreffeh bir geleceğe kavuşturmak için atılması gereken adımlara değindim. Küresel barış ve güvenliğin korunması açısından önem taşıyan temel meselelere dair görüşlerimizi paylaştım. Gazze özelinde mevcut uluslararası sistemin ve kurumların asli görevlerini yerine getirme noktasında sınıfta kaldıklarını bir kez daha açıkça ifade ettim. İnsanlığın, mazlumların sesine kulak veren çok daha adil bir dünyada yaşamasının mümkün olduğuna işaret ettim. New York’ta bulunduğumuz sürede ayrıca çok sayıda ikili görüşme de gerçekleştirdik. Bu çerçevede İran, Sırbistan ve Ukrayna, Maldivler Cumhurbaşkanları, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, Kuveyt Veliaht Prensi, Arnavutluk, Pakistan, Irak, Lübnan, Almanya, Hollanda, Yunanistan ve Ermenistan Başbakanları, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ile bir araya geldik. Görüşmelerimizde ikili iş birliği konularımız ile bölgemizdeki krizleri detaylıca ele aldık.
Gazze’de kötüleşen insani krizin üzerinde özellikle durdum. Yaklaşan kış mevsimi öncesinde Filistin’e yönelik yardımları mutlaka artırmamız gerektiğini, bunun için iş birliği içinde çalışmamız, İsrail üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmamız gerektiğini tüm görüşmelerimde muhataplarıma ifade ettim. Sizler de zaten an be an takip ediyorsunuz. İsrail tam da bizim aylardır uyardığımız şekilde Gazze’deki ateşi tüm bölgeye yaymak için her yola başvuruyor. Lübnan’a yönelik saldırılar bunun en son örneği oldu. Son bir haftada 600’ün üzerinde Lübnanlı katledildi. Dünya sessiz kaldıkça ve Batılı ülkeler İsrail yönetimine silah desteği verdikçe, bu katliamlar maalesef devam edecek. Görüşmelerimizde bu tehlikeye dikkat çektik. Son derece yoğun ve verimli bir diplomasi trafiğiyle 79. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nu değerlendirmeye çalıştık. Yaptığımız görüşme ve temasların başta ülkemiz ve milletimiz olmak üzere, tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Teşekkür ediyor, şimdi sizi dinlemek istiyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
7 Ekim’in yıl dönümüne çok az bir zaman kalmışken, Filistin’de 41 bin insanın ölümü ortadayken, Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail’i engelleyecek somut bir adımın atılamamış olmasını, liderler düzeyinde ortak bir itirazın yükselmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İsrail Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanırken Netanyahu buraya geliyor. Genel Kurula katılması, konuşma yapması bekleniyor. Bu çelişkiye yorumunuz ne olur?
Filistin’de soykırım yapmış bir suçlunun Birleşmiş Milletler çatısı altında yer alabilmesi gerçekten bir utanç vesilesidir. Bu, vahşice katledilen bebeklerin, çocukların, annelerin, babaların Birleşmiş Milletler görevlilerinin, gazetecilerin ve daha nicelerinin hatıralarına ihanettir. Dün, bizim Birleşmiş Milletler Genel Kurulu konuşmamızın akabinde İsrail delegasyonunun tavırlarına dikkat ettiyseniz, çok garip bir tavır içindeydiler. Çünkü kendilerini savunacak halleri yok. Duruşları zaten bunu gösteriyor. Bu nedenle biz herkesi tarihin doğru tarafında durmaya çağırdık ve çağırıyoruz. Mazlumla zalimi, katille maktulü ayıramayan ve her birine hak ettiği muameleyi yapamayan bir düzen, çürümeye yüz tutmuş demektir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ya o katile hak ettiği gibi davranır ya da bu utanç verici durum Birleşmiş Milletler tarihine bir kara leke olarak geçer. Maalesef olacak olan da budur. İsrail, Birleşmiş Milletler kararlarına zerre saygısı olmayan, Birleşmiş Milletler’in ilkelerini defalarca çiğnemiş bir devlettir. Böyle bir devlete gereken dersi yazılı ve görsel materyallerle vermek, inanıyorum ki en önemli görevdir.
Birleşmiş Milletler 79 yıllık tarihinde ilk defa kendi geleceğini masaya yatırıyor. Bu, bir anlamda Birleşmiş Milletlerin dünya düzeninde bir karşılığının olmadığının artık resmen kabul edildiği anlamına geliyor. Siz ise 2005 yılındaki ilk hitabınızda, Birleşmiş Milletlerin reform yapması, yapısını değiştirmesi gerektiğini vurgulamıştınız. Aradan geçen 20 yılda Birleşmiş Milletlerin dünyanın adaletini ve barışını tesis edemediği bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Gelinen bu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da benzer bir eleştiride buluşmuştu geçtiğimiz günlerde. Gelecek tartışılıyor. Gelecek çoktan geçmiş olabilir mi?
Birleşmiş Milletler, savaşları önleme misyonunu yerine getiremeyen, kimseye söz dinletemeyen, kendi görevlilerini dahi koruyamayan ve onları öldüren İsrail’den hesap soramayan bir pozisyondadır. Nitekim dün Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Gueterres ile yaptığımız görüşmede bana kayıp rakamını verince gerçekten çok şaşırdım. Ciddi sayıda Birleşmiş Milletler görevlisi şu anda İsrail’in katliamlarına kurban gitti. Birleşmiş Milletler, güçlünün haklı olduğu bir düzene bekçilik yapan bir yapıya dönüşmüş ve işlevselliğini yitirmiş durumdadır. Mevcut düzende Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin dokunulmaz beş üyesi, istediğini acımasızca yapabiliyor. Zaten geçici üyelerin herhangi bir fonksiyonu yok. Konseye geçici üye olarak alınan devletler orada idare ediliyorlar. Peki bu daimi üyeler nerelerden? Asya, Avrupa, Amerika… Dini noktada da dünyada Müslüman ülkelerin sayısı belli, ama Müslüman ülkelerden hiçbiri daimi üyeler arasında yer almıyor. Şimdi Afrika daimi üyelik istiyor. Peki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Afrikalıya yer var mı, yok. Japonya üyelik istiyor mu, istiyor. Peki yer var mı, yok. Avrupa’dan Almanya istiyor. Almanya’ya da yer yok. Türkiye olarak biz de istiyoruz. Bize de yer yok. Niye? Türkiye olarak biz, Almanya, Japonya burada istediğini alamayan ülkeler konumunda. Biz haklı talebimize devam edeceğiz. Sayın Guterres de yaptığımız görüşmede bize hak verdi ama bu hakkı teslim etmek gibi bir güçleri, bir imkanları da yok.
Yorumlar kapalı.