Açıklamalarında yeni anayasa tartışmalarına değinen Özel, “Önünde sonunda bir anayasa yapacağız. Yapacağımız anayasayı, gerçekten çağın gereklerini karşılayan, darbenin kurumlarından kurtulmuş, darbe pratiğinden kurtulmuş; tam olarak eşitlikçi, doğayı gören, çevreyi gören, örneğin yeni anayasal kavramları sahiplenen, belli eşitsizliklere belli haksızlıklara farklı yönleriyle müdahale edebilen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyanın en güçlü, en önde, en müreffeh ve en barış içinde ülkelerinden bir tanesi haline getirebilecek bir toplum sözleşmesiyle hep beraber inşa etmeye ihtiyaç var. Ama bu sözleşmeyi bugünkü anayasaya uymayanlara, dönüp dolaşıp kendi rejimini yeniden inşa etmek, yeniden sürdürmek için yaptığı uyanıklıklara karşı uyanık olarak yapacağız” dedi.
Özel, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Her şey bir anayasal eşit vatandaşlıktan geçiyor aslında, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasında herkesin eşit olduğu yazıyor. Ancak o anayasanın uygulanmasında, kanunlarında, kanun koyucuların bakış açılarında, kanun uygulayıcıların bakış açılarında ve yerleşik içtihatlardan dolayı çok önemli sorunlarımız var. Biz Meclis’teyiz, görev yapıyoruz. Hepimiz seçmenlerin oylarıyla geliyoruz. İşte şimdi bütçe görüşmeleri var. İnsanların en önemli kazanımlarından bir tanesi, bütçe hakkı. 1200’lerden beri gelen bir mücadelenin sonucunda paranın nasıl, ne kadar, kimden toplanacağına ve nasıl, ne kadar, nereye harcanacağına seçilmişler, Meclis karar veriyor ve bunu bir bütçe kanunu ile yapıyor. Yani devletin alan, toplayan sağ eli ile dağıtan şefkatli sol elinin dengesi orada kuruluyor. Orada bütçeyi alırken hiçbir farkımız yok. Alevi-Sünni ayırmadan vergiler toplanıyor. Zaten Türkiye’de vergilerin yüzde 68’i zengin-fakir de ayırmadan dolaylı vergilerle; yüzde 20’si maaşlardan yapılan kesintilerle sadece yüzde 11-12’si gerçekten para kazananın yani gerçekten vergi vermesi gerekenin verdiği vergilerle toplanıyor. Ve bunun içinde de aynı büyük adaletsizliğe her iki taraf da muhatapken daha sonra bir de bu para harcanırken Sünnilerin cami ihtiyaçları karşılanıyor. Her yere yeteri kadar cami yapılıyor. Personeli, imamı, müezzini, devlet memuru olarak görev yapıyor. Tüm ihtiyaçları karşılanıyor. Ama aynı vergiyi veren, hizmet almaya geldiği zaman orada bir ayrımcılıkla karşılaşılıyor. Ve burada bu ayrımcılık yetmezmiş gibi, bu ayrımcılığın dayandığı zihniyet, kendini aslında ihbar eden bir zihniyet var. Sıkıştığında döndü bir kere dedi ki ‘Cemevi, cümbüş evi’ dedi.
Tabii kafada böyle bir yaklaşım olunca Alevilere, Sünnilerin aldığı hizmetlerin aynılarını eşit şartlarda eşit sunabilecek yapılar ve varsa eşitsizlikler, bunun ortadan kaldıracağı iradeyi göstermek yerine onları Kültür Bakanlığı’na bağladılar. Orada bir daire başkanlığı açılıyor. Mesele cümbüşse Kültür Bakanlığı’na bağlamak lazım. Esas sorunu orada, bunun eşit bir inanç olduğu ve bu inancın sahiplerinin, bu ülkenin eşit, onurlu vatandaşlar olduğunu kabul edecek dirayeti göstermek. Daha doğrusu kabul edilmiş toplum sözleşmesine bu noktada uymak gerekiyor ama bunu kasten yapmayan ve bu alana kurduğu Daire Başkanlığıyla müdahale eden, yapıyı içinden parçalamaya çalışarak, devletin birtakım imkanlarını teklif eden, herkesin bir ve beraber olması gereken günde Hacı Bektaş’ta bir gün önce bazı temsilcileri yanına alarak alternatif tören düzenleyen, gelecek yıllara doğru ‘esas tören bu tören, resmi tören bu tören’ demeye hazırlanan ve bir taraftan da Milli Eğitim alanında tam da bu bakış açısına uygun bir bakanla… Yani aslında diyorlar ki hep söyleniyor, ‘Milli Eğitim Bakanı bu kabinenin en kötü bakanı, en berbat bakanı.’ Bence en iyi Bakanı bu kabinenin çünkü bu kabineyi en iyi temsil eden bakan o. Bu anlayışın bakanı ancak böyle olur. Bu kabinenin, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin anlayışının Milli Eğitim Bakanı bu. Sınıfın ortasına mezar koyduran, gülmeyi öğrenmesi gereken çocuklara ki 6 Şubat depremini geride bırakmışız, hep birlikte ağlamışız, hep birlikte yastayız. Ve artık gülmesini öğretmeniz lazım. Ağlamayı öğrettiniz zaten bu çocuklara yıllardır.
Berbat bir müfredat programı. İçinde bu ülkenin kurucularının adının anılmadığı bir müfredat programı. Cumhuriyet’i Cumhuriyet yapan değerlere uzak, aslında Cumhuriyet’e tuzak bir müfredat programına dayattılar. Verilmeye çalışılan her türlü mücadele, her gün yeni bir gündem, her gün yeni bir saldırı, her gün yeni bir hukuksuzluk, her gün yeni bir yasa, anayasa, mahkeme tanımazlık ve yetmezmiş gibi tüm organların yetkilerinin tek elde toplandığı bir rejim. Aslında hep birlikte dönüp dolaşıp sorunun nasıl çözüleceğini de bilmek istiyorum ama birleşmemiz gereken mesele, bu iktidarı geçmişte yaptığımız bütün hatalardan ders alarak; örneğin en büyük hata yan yana durmaktan çekinerek, bir yanda haksızlık varsa o haksızlığa iktidarın şeytanlaştırdıklarını sen de yalnız bırakarak mesafelendiğinde daha sonra benzer haksızlıklara sırasıyla herkes ve sen de muhattap oluyorsun.
Zaten sosyal demokrat bir parti olarak, sol bir parti olarak sol yapılarla, sosyalist yapılarla bütün muhalif yapılarla bir arada durmadan çekinerek ve ‘ne derler’ siyasetini izleyerek bir yere varamayacağımız çok açık. Ben göreve geldiğim ilk günden itibaren bu tip rezervlerin tamamından genel başkanlık makamını da partiyi de arındırmak için var gücümle mücadele ediyorum.
Gün oluyor camide üzerime o zaman kendi ellerinde olan 31 Mart’ta da yüzde 60 ile o ilçeyi de büyükşehiri de aldığımız yerde güya hemşehrileri Özgür Özel’e saldırıyor görüntüsü vermek için kendi belediye işçilerinden linç girişiminde bulunuyorlar. Neden? Onlarla birlikte bir A4 altında buluşmamışım. O Mehmetçik neden şehit olmuş, o Mehmetçik orada neden durmuş bir bilgi vermekten esirgeyecek Meclisi, önüne kadar diktiriyor bunun altına bütün siyasi partiler imza atalım hep birlikte terörü kınayalım. Kendim kınarım. İktidar dışındaki herkesle birlikte kınarım. Ama o meseleyi çözmeyen, hatta o meseleyi araçsallaştıran, bunun üzerinden bir güvenlik kaygısıyla iktidar kurmaya çalışan bir anlayışın her dediğini yapma zorunluluğu onlarla A4’lerde, onlarla kınama metinlerinde buluşma zorunluluğumuz yok hiçbirimizin. Gün oldu itibar suikastleriyle, gün oldu sosyal medyadan, gün oldu içimizdeki bazı farklı düşünen arkadaşları belli konularda teşfik ederek bu birlikteliğimize, bu güç birlikteliğimize, bize zarar vermeye çalışıyorlar.
Yorumlar kapalı.